"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Ben’den ‘Biz’e iletişim yolu (2)

Adem Özkan
12 Mart 2025, Çarşamba
ADEM ÖZKAN - Üsküdar Üniversitesi-İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi

2- DÜNYA ŞEHRİ VE İNANANLAR

“Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurât Suresi, 10)

Şimdi hayal edelim: Dünyamız bir şehir ve Kâbe’de bir ezan okunuyor. Aynı ezan, dünyadaki diğer mescitlerden de duyulup yankılanmaya başlıyor. Bu arada milyonlarca kardeşimiz namaz için fiilen, kalben ve ruhen hazırlık yapıyor.

Görüyoruz ki, ezanla birlikte yeryüzü büyük bir mescit oldu âdeta. Bütün mü’minler, kıbleleri olan Kâbe’ye yönelip namaz için dünya büyüklüğündeki geniş safta yerlerini aldılar. Manevî âlemin merkezi ve mihrabı olan Kâbe’de imamın okumaya başladığı Kur’ân ayetleri; Mescid-i Nebî’de, ilk kıblemiz Mescid-i Aksâda, oradan İstanbul, Şam, Bağdat ve bütün İslâm beldelerindeki cami ve mescitlerde huşu ile dinlenmeye başladı.

Aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere iman eden ve aynı kıbleye yönelenler; aynı safta, yan yana, can cana ibadet huzuru yaşıyor. Ben de bu yeryüzü mescidindeki kardeşlerim arasında, aynı duygu seli içerisinde Yüce Yaratıcının huzurunda:

“Ben ibadet eder, ben yardım dilerim” diyebilir miyim?

Rahman’ın, kendi rahmetinin güzel meyveleriyle kendini sevdirmesine karşı, muhabbet ve aşk ile mukabele edip; milyarlarca Müslümanla “Bir binanın birbirine kenetlenmiş taşları” (Saff Suresi: 4) gibi ayrı vücutlarda tek bir ruh olarak: “Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz” diyerek “Ben” değil, hep birlikte “Biz” olmanın gücü, şuuru ve huzuruyla Rabbimize yaklaşırız. Büyük kardeşlik kalesinin içerisine hep birlikte girerek hem hayatımızı, hem de hukukumuzu müdafaa edebiliriz.

3- KÂİNAT VE İÇİNDEKİLER

Kur’ân’ı Hakîm: “Göklerde ne var, yerde ne varsa, her şeyin hakikî sahibi olan, her türlü eksiklikten uzak bulunan, gücü her şeye yeten ve hikmeti her şeyi kuşatan Allah’ı tesbih eder.” (Cuma Suresi: 1) buyurarak; materyalist felsefenin bütün kâinattaki hârikulâde güzellikleri sıradan, normal ve basitmiş gibi gösterdiği her şeyin, birer İlâhî kudret mu’cizesi olduğu gerçeğine dikkatlerimizi çeker. Âdeta uçsuz bucaksız gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar anlamlı birer kelime, dünyamız bir baş, karalar ve denizler birer dil, bütün hayvanlar ve bitkiler birer söz olarak Yüce Yaratıcıya olan şükranlarını ilân eder. Bunu böyle görüp, böyle iman eden bir mü’min namazında, “Ben ibadet eder, ben yardım dilerim” diyebilir mi?

Rahman’ın, kendi rahmetinin güzel meyveleriyle kendisini sevdirmesine karşı, muhabbet ve aşk ile mukabele edip; kendisi gibi aynı Allah’ı tanıyan, itaat ve ibadet eden canlı-cansız bütün varlıklar adına ve onları da temsil görevini yerine getiren görevli bir asker gibi: “Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz” diyecektir.

Bununla en büyük mescit olan kâinatta, “Ben” değil, hep birlikte “Biz” olarak Ona yakın olmanın gücünü, şuurunu ve huzurunu yaşarız. Böylesine büyük bir cemaatin yolu hiç şüphesiz ki yanlış olamaz ve duası da reddedilmez. Her biri, birbirini aynı davada tasdik edip, şefaatçisi olur. Bu inanç ve samimiyetle yapılan ibadet ve teşekkürler; Allah katında daha kuşatıcı, daha anlamlı, daha sevimli ve kabule hiç şüphesiz daha yakın olandır.

Bir mü’min “İyyake na’büdü ve iyyake nestaîn” ile sadece insanlarla ve diğer canlılarla değil, bütün kâinatla bir kardeşlik iletişimi kurar. Ayrıca yaratılmışlara ne kul, ne köle olur, ne de onları kul ve köle gibi görür. Sadece Bir olanın önünde eğilir, sadece Ona teşekkür eder. Bilir ki, “Sultan-ı Kâinat birdir, her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir, her şey Onun emriyle halledilir. Onu bulan her matlubunu bulur, hadsiz minnetlerden ve korkulardan kurtulur.” Bu tevhit inancıyla bir mü’min, hayat boyu gerçek hürriyetine kavuşur ve yeri gelince de bütün kâinata bile meydan okuyabilir.

İnananların samimî ihlâsla “Ben”i “Biz” yapan ibadetleri; Yaratıcı nezdinde muteber, mü’minler arasında ise gerçek ittihadın ve gücün manevi mayası olur. Böyle yapanlar az bile gözükse, manen çok hükmündedir. Aksi halde, “İnsanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa, ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.” (Mektubat,  s. 558.) sayıca çok bile olsa, manen az hükmündedir. Keyfiyeti olmayan ‘çokluk’ ve ‘büyüklük’ sadece aldatıcıdır. “Ben” olursa, bir elin sesi olmaz. “Biz” olursa, o zaman iki elin sesi olur.

“Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” Peygamber tavsiyesinin dünyamızı ve ahiretimizi yeniden ve daima inşa edecek yegâne dayanağımız olması dua ve temennisiyle… 

—SON—

(Zafer Dergisi, Mart 2025 sayısından alınmıştır.) 

Okunma Sayısı: 502
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı