Üzerinden on yıllar geçtiği halde hâlâ bir yığın saptırmayla mağdurları suçlanan Türkiye’deki darbe ve ara dönemlerden biri de 54. yılında hâlâ karanlıkta bırakılan 12 Mart muhtırası.
“28 Şubat postmodern darbe”ye direnmeye dair merhum 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 100 sayfalık “Darbe Tutanakları” ismi altında yayınlanan 7 Haziran 2012’de ifade verdiği Meclis Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nda, asılsız iftira ve karalamalara karşı, “28 Şubat 1997 MGK toplantısının tutanakları açıklansın, kimin ne söylediği, benim ‘28 Şubat’ın mimarı mı’ olduğum, yoksa bir darbeyi mi önlediğim ortaya çıksın” tepkisiyle verdiği cevabın diğer darbe ve ara dönemler için de geçerli olduğunu görüyoruz.
Uyduruk isnad ve iftiralarla savrulan suçlamalara karşı halkın hür irâdesiyle seçilmiş Meclis’e ve hükûmetlere dayatılan darbelerin ve muhtıraların dürüstçe ortaya konulması için “gelin dürüst olalım, yani herkes dürüst olsun” çağrısıyla verdiği cevaplar, 12 Eylül darbesi gibi 12 Mart muhtırasının da arka plânını açığa çıkarıyor. (Darbe Tutanakları, 91)
Ve cuntanın hükûmeti devirmeyi kafasına koyduğu 12 Mart muhtırasının iç ve dış mihrakların tahrikiyle, 27 Mayıs ihtilâlinin tamamlayıcı 12 Eylül darbesine zemin hazırlandığını ortaya koyuyor.
DARBEYE ORTAM OLUŞTURMA “MUHTIRASI”
Çarpıtmaların başında, tıpkı 28 Şubat “post modern darbe” sürecinin suçunun koalisyon ortağı Doğru Yol Partisi’nin üzerine atılması gibi, 12 Mart muhtırasının dayatılmasının faturasının Adalet Partisi’ne (AP) kesilmesi geliyor.
Oysa Demokrat Parti iktidarının merhum Menderes’in Başvekil olarak 27 Mayıs’la devrilip Yassıada’da yargılanmasından sonra, Adalet Partisi (AP) iktidarının Başbakanı olarak 12 Eylül’e muhatap olan merhum Süleyman Demirel’in 7 Haziran 2012’de Meclis Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na açıkladığı gibi 12 Mart muhtırasına karşı da tam bir demokratik direnç sergilenir. Zira onca baskıya mâruz kalan en yakın şâhitlerinin ifâdesiyle Demirel, 12 Mart öncesi dönemin Cumhurbaşkanı’ndan muhtıracı generalleri engellemesi için destek arar; ancak kendi yeri için güvence alan Sunay’ın “Beni de devreden çıkardılar” diye muhtıracılardan yana tavır takınır.
Muhtıra üzerine derhal AP Genel İdare Kurulu’yla Bakanlar Kurulu’nu toplayan Demirel, muhtıraya karşı çok sert bir bildiri yazdırır; “Çıkacağım, Kızılay’ın ortasında vatandaşlara, ‘Ey ahali gelin irâdenize sahip çıkın!’ çağrısında bulunacağım; hükûmet asla istifa etmeyecek!” diye diretir.
Ancak siyaset arkadaşları, en azından Meclis’in açık kalması ve sürecin sühûletle atlatılması için Demirel’i vazgeçirmeye çalışırlar. Bunun üzerine Demirel’in kamuoyu “açıklama”sını -Osmanlıca yazısıyla- kaleme alan dönemin Adalet Bakanı Hasan Dinçer, ona rağmen ibareleri yumuşatır. Demirel muhtıracılara, “Muhtıra Anayasa ve hukuk devletiyle bağdaşmıyor” itirazını sürdürür.
Aslında Demirel’in “Biz dedik ki; ‘Bu Parlamentoyu kapattırmayalım. Meclis açık kalsın, biz burada birtakım işleri gene yaparız.’ Benim yaptığım en önemli hadiselerden birisi o Meclis’i kurtarmaktır” açıklaması, bazılarının insafsızca “şapkayı aldı gitti” ithamının mesnedsizliğini olayların nezdinde tasrih ederken, “Akşam Başbakandım, sabahleyin sokak ortasında kendimi yalnız buldum” yakınması ise halkın demokrasinin gasbına bigâneliğini ortaya koyuyor.
Bu arada, 12 Eylül darbesi gibi 12 Mart muhtırasına da mâruz kalan Demirel’in, 9 Mart’taki ‘cunta toplantıları’ndan haberdar olduğu ve bunun üzerine Cumhurbaşkanı Sunay’a giderek ‘Bir takım kokular geliyor burnuma’ şeklinde uyarıda bulunduğu biliniyor. Ancak Sunay’ın verdiği cevap dikkat çekicidir. Sunay’ın kendisine, “Sen merak etme, Memduh (Tağmaç) Paşa başında’ dediğini hatırlatan Demirel’in, “Merak etmeyeyim de tedbir almamız lâzım. Tedbir alabilecek durumda değiliz çünkü…” sözleri ise 12 Mart muhtırasındaki kırılgan tabloyu ve darbe hazırlıklarını açığa çıkarıyor. (Darbe Tutanakları, 44-46)
KARARTMALAR KALDIRILINCA…
Demokrat Parti iktidarının merhum Menderes’in Başvekil olarak 27 Mayıs’la devrilip Yassıada’da yargılanmasından sonra, Adalet Partisi (AP) iktidarının Başbakanı olarak Eylül’e muhatap olan Süleyman Demirel’in 7 Haziran 2012’de Meclis Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na açıkladığı gibi, aslında 12 Mart muhtırası da 27 Mayıs gibi, -yine Adalet Partisi hükûmetinin Başbakanı olarak Demirel’in mâruz kaldığı- 12 Eylül gibi tam bir darbe hazırlığı ve teşebbüsü.
Özetle 27 Mayıs 1960 darbesinden 12 Eylül 1980 ihtilâline, 12 Mart 1971 muhtırasından 28 Şubat 1997 sürecine ve 27 Nisan 2007 e-muhtırasından 15 Temmuz darbe girişimi ve “20 Temmuz”a, demokrasiyi tahrip eden, hukuku askıya alan, millet iradesini gasbeden darbelerin perde arkası aralandıkça, dezenformasyon ve manipülasyonlarla, yalan yanlış propaganda ve isnadlarla kamuoyunun ne denli yanlış yönlendirildiği bir bir ortaya çıkıyor.