“Süreç”te “iktidar cephesi”nce “iktidara iliştirilmiş yandaş medya” yorumcuları ve maaşlı trollerle “terörü bitirdik” propagandasında günlerdir terörist başının “çağrısı”na dair tartışmalar sürüyor.
Daha ilk günde, terörist başının “tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmeli” denilen çağrısında başta Suriye’deki PYD/YPG’den tek kelime söz edilmemesi; bölge ülkelerinde, Kuzey Irak’ta, Kandil’de, İran’da çeşitli isimler altında konuşlanan terör örgütlerine dair hiçbir açıklığın bulunmaması daha baştan bilinmezliği derinleştiriyor.
Ancak büyük belirsizlik, terörist başının “silâh bırakma çağrısı”nda Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda kontrolündeki kantonlar üzerinde ülkenin verimli topraklarının yüzde 30-40’ını, enerji ve su kaynaklarının yüzde 80-85’ini elinde tutan “Suriye PKK’sı” PYD/YPG terör örgütünü kapsayıp kapsamadığının muallakta bırakılması.
“ÇAĞRI”NIN KAPSAMI MEÇHUL…
Aslında “İmralı heyetinden bazı isimlerin “çağrı’ ağırlıklı olarak PKK’ya yapılsa da PYD/YPG dahil kesin olarak herkesi kapsıyor” ifadesine, Saray danışmanlarının “çağrı’ya bölgedeki bütün unsurlar muhataptır” söylemine rağmen DEM Eş Başkanlarının “çağrı’da PYD/YPG yok, metinde olmayan bir şeye ‘aslında bunu söylemek istemiştir’ diyemeyiz” tepkisi vakıayı ortaya koyuyor.
Zira ABD, 50 bin TIR, yüzlerce kargo uçağı dolusu ağır silâhlarla silâhlandırıp 130 bin militanına “ordu” oluşturduğu başta İngiltere ve İsrail olmak üzere işgalci emperyal - ortaklarıyla her türlü lojistik desteği vererek Türkiye’nin yanıbaşında “koridor devlet” kurdurduğu örgütün tasfiyesini istemiyor.
Bu hususta, Ankara’dakilerin iddialarının aksine, Amerikalıların BOP çerçevesinde Irak’tan sonra Suriye üzerinden İran ve Türkiye dahil olmak üzere bütün bölge ülkelerinin etnik ve mezhebi ayrımlar üzerinden bölünüp parçalanmasını sağlamak amacıyla, ‘vekâlet savaşı’nda kullandıkları ve ‘ikinci İsrail’ işlevini gördürttükleri başlıca işbirlikçileri, PKK’nın Suriye kolu terör örgütünün ‘otonomi kurması’na itiraz etmemelerini salık verdiği belirtiliyor.
Nitekim “çağrı”nın yapıldığı günde Washington’da yapılan, başında bulunduğu PYD/YPG’nin omurgasını oluşturduğu “Suriye Demokratik Güçleri (SDG) konferansına örgütün lideri olarak internet üzerinden katılan ve -örgüte yakınlığıyla bilinen Yeni Yaşam gazetesinde de yayınlanan -Trump’un “Mazlum Kobani” dediği- Mazlum Abdi’nin “Öcalan’ın silah bırakma çağrısı SDG’yi içermiyor, PKK ile Türkiye arasındaki barışın bize (PYD/YPG’ye) olumlu bir etkisi olacak ve Türkiye’nin bölgemize saldırmak için hiçbir bahanesi kalmayacak” çıkışı vakıayı ortaya koyuyor. (Euronews, 27.2.25)
Görünen o ki daha önce milletin önünde Cumhurbaşkanı’nın “Ben bu makamda kaldıkça asla serbest bırakılmayacak!” vaadini verdiği “casusluk”tan otuz beş sene hapis cezası ile yargılanan Amerikalı rahip Bronsun’un Trump’un “ekonominizi mahvederim!” tehdit telefonuyla apar topar salıverilip aynı gün ülkesine yollanmasında, yine Trump’un “Akıllı ol, aptal olma PYD/YPG lideri general Mazlum’la görüş!” tahkirli mektubuna suskun kalınmasındaki gibi iktidardakilerin konuyu beylik lâflarla geçiştirmekle kriz karambola getiriliyor.
“ÇAĞRI’, PYD/YPG’YE YAPILMADI…”
Görünen o ki terörist başının “çağrısı”nı bölgedeki diğer PKK grupları kabul etse de küresel mihrakların bölgenin tefrikayla dilimlenmesinde “maşa” olarak istimal ettikleri ülkenin kuzeyinde Fırat’ın doğusundaki taşeronları “Suriye PKK’sı PYD/YPG, ağababalarından aldığı cür’etle “silah bırakma”ya yanaşmayıp açıkça direniyor.
Bu bakımdan her ne kadar terörist başının, kurucusu olduğu “terör örgütünün kongresini toplayıp kendini lağvetmesi” çağrısına terör örgütünün Kuzey Irak’taki elebaşları “uyacakları”nı söyleseler de birbirine zıt farklı açıklamalar daha baştan “süreç”in arka plânını ifşa ediyor.
Gerçek şu ki işgalci ecnebîlerin Osmanlıyı bölüp-parçalayıp taksim etme planlarında istimal edilen güdümlü taşeron örgütlerin “Kürtler adına hareket etme iddiası”na karşı Kürtlerin inanç ve değerlerini tanımayıp millî vicdanlarına aykırı hareket edenlerin, onların temsilcisi ve sözcüsü olamayacağını, hakikî Kürtlerin, kimseyi kendilerine vekil-i müdâfi (müdafaa vekili, avukatı) kabul etmedikleri”ni açıkça bildiren Bedüzzaman’ın, “Kürtlerin vekili ve Kürtlük nâmına söz söyleyecek, ancak Meclis-i Meb’usân-ı Osmaniyedeki mebuslar olabilir” beyânı, “süreç”in “yol haritası”nı ortaya koyuyor. (Eski Said Dönemi Eserleri, “Kürdler ve Osmanlılık”, Sebilürreşad, 7 Mart 1920; “Kürtler ve İslâmiyet” İkdam,107-110)
Bunun içindir ki “süreç”in emperyal güçlerin etnik ve mezhebî tefrikalarla bölüp parçalamada, “hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlama”da kullanılan terör örgütünün tekelinden kurtarılıp, topyekûn demokratikleşme, hukuk, hak ve hürriyetler ekseninde milletin temsilcisi Meclis’in irâdesinde yürütülmesi gerekiyor.
Zira ecnebî mahreçli “süreçler”in iflası ve akamete uğramasıyla “işgal projeleri”nden demokrasi ve barış çıkmıyor.