Bediüzzaman, Osmanlı’nın son devrindeki gazetelerde meşrutiyet/demokrasi - istibdat, adâlet, hürriyet, medeniyet gibi içtimaî konuları engin bir vukufiyetle yazar.
Millet ve memleket meselelerine dair fikirlerini devrin muhalif ve muvafık prestijli gazetelerinde ve mecmualarında neşreder. En az on gazetede kırktan fazla makale neşreder.
Hayatının her döneminde “efkâr-ı ammenin (kamuoyunun), tehditlerle, korkularla, hilelerle başka bir mecrâya çevrilmesi”ne, “milletin muhâkeme-i akliyesinin kapatılıp” yanlışlara sürüklenmesine karşı “matbuat”la cevap verir.
Yönetimi “teftiş (denetimi)” ile “fikirleri terbiye ve tâlimle sathî kalmamasının teminini matbuatın/basının “birinci vazifesi” olarak görür. (Eski Said Dönemi Eserleri, 187-178)
Ardından “tek parti” ve “çok partili” dönemlerde devrin idârecilerine ikaz edici yazılar/mektuplar yazar. Her türlü saldırı, isnad ve tezvirata yine basın yoluyla cevabın gereğini ortaya koyar.
MİLLETİ AYDINLATIR...
Ortalığı karıştırıp gerçekleri çarpıtan, toplumun sosyal dengesini ve âhengini bozup milleti yanıltarak inhiraf uçurumuna iten karıştırıcı saptırmalara yine “matbûat lisânı”yla mukabele ve mücadelenin gereğini belirtir.
Bilhassa vatan, millet ve İslâmiyeti alâkadar eden hususlarda fikirleri aydınlatır. Zihinleri kargaşadan kurtarmanın, milleti yanıltan çarpıtmalara, dayatılan demokrasi ve hukuk dışı zâlimâne baskılara, yalan propagandalara ve kumpaslara karşı milleti aydınlatıp uyarmanın ehemmiyetine dikkat çeker.
Gazetelerde Nur talebelerinin müdafaalarını, beraat kararlarını neşrettirir. Risale-i Nur’un haklı davasını anlattırır. Hizmet haberlerinin çıktığı, Risale-i Nur’la ilgili şevk ve ümit verici yazıların yayınlandığı gazeteleri -dergileri aldırıp okutur. Yurt dışındaki, İslâm dünyasındaki basında İslâmî hizmetlere dair “hizmet haberleri”ni “lâhika mektupları”nda neşreder.
“Gazetelerde neşretiğim umum makâlâtımdaki (makalelerimdeki) umum hakâikta (hakikatlerde) nihayet derecede musırrım (ısrarlıyım)” beyânıyla fikrî istikametini gösterir. Aleyhteki neşriyata karşı “tekzip ve cevap hakkı”nı kullanır, müsbet yayınlardan duyduğu memnuniyeti de mükerreren dile getirir. (Divân-ı Harb-i Örfî, s. 50-51)
SİYASET TUZAKLARINA İLTİFAT ETMEDİ
Neşriyat serüveninde demokrasiyi, hakkı ve hukuku katleden 1960 kanlı darbesi sonrası on bir sayısının onu sıkıyönetimce toplanan “Zülfikar” gazetesiyle başlayıp “Uhuvvet” ismiyle devam eden, peşinden Bediüzzaman’ın önde gelen talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’ın öncülüğünde 24 Ekim 1967’de haftalık çıkan “İttihad”ın yanısıra 21 Şubat 1970’te doğan Yeni Asya, dolgun muhtevasıyla büyük bir teveccühe mazhar oldu. Zira demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri her hal ve şartta savunmayı şiâr edindi.
Ve daima hakkın hatırını üstün tutup hiçbir hatıra fedâ etmedi. Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı asil bir dirençle mücadele etti. Tâvizsiz, istikrarlı, istikametli elli beş yıllık şerefli neşriyatında hep haklı çıktı; istikamet ve gücünü haktan aldı.
Fitne ve tefrikalara karşı asil duruşunu hep devam ettirdi; “hakkın hatırını âlî tuttu, hiçbir hatıra fedâ etmedi.” “Samimiyetle, cesâretle, ihlâsla, feragat ve fedakârlıkla hak yolunda yürüdü.
“HAKKI MÜDAFAA ETMEK ESASTIR; BUNDAN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ!”
Yeni Asya, ilk Yazıişleri Müdürü ve başyazarı merhum Mustafa Nezihi Polat’ın, 21 Şubat 1970’taki ilk sayısındaki “Hüküm” başlıklı başyazısında, “İyi ve güzel olanı göstermek, doğruyu ortaya koymak, hakkı müdafaa etmek esastır; bundan asla vazgeçmeyeceğiz” ahdine hep sâdık kaldı.
“Neden Yeni Asya” başlıklı yazısındaki “Evet, Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır. Onun bahtını, talihini açacak, onu geliştirip inkişaf ettirecek istibdat değil, diktatörlük değil, tahakküm değil; şûrâdır, meşverettir, cumhuriyettir. Yeni Asya, işte bu mâdeni işletmek, bu cevheri yeniden ortaya çıkarmak için gazetemize isim olmuştur” mânâsını ihya etti. (Yeni Asya, 26.8.1972)
Polat’ın “hükmü”yle “Yeni Asya bu inanç içerisinde devam edecek” taahhüdüne ciddiyetle bağlı kalarak “Rahmet-i İlâhiyeden ümidimizi kesmeyeceğiz. ‘Haklı şûra, ihlâs ve tesânüdü netice verdiğinden’ dâima istişâre yolunu seçecek; samimiyeti, birlik ve beraberliği telkin edeceğiz.”
İnşaallah…