"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mazimizden birkaç sayfa, günlük bir lâhika: Yeni Asya'nın kuruluş hikâyesi

İslam YAŞAR
21 Şubat 2025, Cuma 01:43
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP VE GAZETENİN EHEMMİYETİ

“Gazete bizim için âdetâ günlük bir lâhika mektubudur.”

Zübeyir Gündüzalp  böyle diyerek başladı gazetenin günlük çıkarılması ile ilgili olarak yapılan istişare toplantısına. Derslerde veya evlerde sadece imanî meselelerin okunmasının, insanların imanlarını kuvvetlendirse, kişileri daha yüksek mânevî mertebelere çıkarsa da cemaatin ittihadını sağlamaya yetmeyeceğini, her gün çıkarılacak bir gazetenin, cemaatin ittihadı ve cemiyetin cemaati daha iyi tanıması için elzem olduğunu anlattı. 

Hastalığı iyice arttığından, salona herkes toplandıktan sonra gelmişti. Meseleyi müzakere etmek üzere bazılarına telefonla veya mektupla, bazılarına adam göndererek, mühim gördüklerine de bizzat kendisi giderek çağırdığı kişilerin geldiğini görünce mutlu oldu. Çağırdığı kişilerin arasında gazete çıkarmaya muhalefet etme ihtimali olanlar da vardı. Nurcuların hemen hepsinin meşverete gelmesini, zamanın icabı sayılan böyle bir hizmeti tasvip etmesinin tezahürü olarak gördüğü için sevinçliydi. 

Hizmetin meselelerini görüşmek maksadıyla yapılan her toplantıya, istişareye ve derse değer verip, bu hassasiyetini çevresindeki hizmet elemanlarına da hissettirmek istediğinden toplantıya her zamankinden farklı bir itina göstermişti. Zayıf vücudunu saran ağrıların, meşvereti takip edemeyecek kadar artmasına rağmen meşverete gelmesinde, cemaatin yeni yapılacak hizmetin şevkiyle hareketlenmesinden duyduğu mutluluğun ve sevincin de hissesi vardı.

“Nefis cümleden ednâ, Vazife cümleden âlâ!”

İSTİŞAREDEN YAYINA: BİR GAZETENİN DOĞUŞU

Zübeyir Gündüzalp, sakin görünmeye çalışsa da heyecanlıydı. Heyecanını teskin etmek hissiyle, giriş mâhiyeti taşıyan ilk cümlenin ardından, bu ifadeyi birkaç sefer tekrarladı. İman Kur’ân dâvâsının kudsiyetini, Risale-i Nur hizmetin ehemmiyetini, gazete, dergi, kitap neşriyatının zaruretini anlatıp, gazete çıkarmak maksadıyla yapılan çalışmaları özetledi.

Meşverette İstanbul’da hizmet eden Nur kurmaylarının yanı sıra Tahirî, Sungur, Bayram, Abdullah, Hüsnü gibi Bediüzzaman Said Nursî’nin rahle-i tedrisinde yetişmiş Nur Talebeleri ve böyle içtimaî ve siyasî meseleler görüşüleceği zaman Zübeyir’in çağırdığı Kırkıncı Hoca, Tahsin Tola, Ali İhsan ve cemaatin neşriyat sahasında temayüz etmiş kişileri de vardı. 

Söylediklerinin şahsî kanaat olarak telakki edilmesini istemeyen Zübeyir, Bediüzzaman’ın hayatından bazı misâller vererek Üstadın içtimaî ve siyasî meseleler karşısında yaptığı hareketler ve gösterdiği tavırlar hususunda da cemaatin ortak hareket etmesi gerektiğini, bu anlayış gerçekleşmediği takdirde cemaatin ittihadının ve ittifakının tam olmayacağını izah etti. 

-Günümüz şartlarında bu da ancak gazete ile sağlanabilir. Gazete behemehal günlük olmalıdır.

-Ağabey, zaten haftalık da olsa bir gazetemiz var.

-Kardeşim biz haftada bir çıkıyoruz, diğer gazeteler her gün çıkıyor.

-Günlük çıkan başka müsbet gazeteler var. Onlar da İslâm’a hizmet etmeye istiyorlar. Müslümanlara yapılan zulümlere karşı çıkıyorlar. 

-Onlar meslekleri icabı hakkı kuvvetle veya siyasetle müdafaa etmeye çalışıyorlar.

-Bunun zararı ne?

-Üstad Hazretleri “Hakkı müdafaa etmek için kuvvet kullanmak, zulme sebebiyet verir” diyor.

-Biz onların öyle hareketlerine iştirak etmeyiz.

-Onlar bizim mesleğimize, meşrebimize mugayir neşriyat yapıyorlar. Cemaatimizin mensupları, İslâm’a hizmet ettikleri mülahazasıyla o gazeteleri alıyorlar, abone oluyorlar. Onları okuyunca tesirinde kalıp cemaatin bu hususlardaki kararlarına uymakta tereddüt ediyorlar.

-Son zamanlarda yaşanan siyasî hâdiseler bunu gösteriyor.

-Nurculuğundan asla şüphe etmediğimiz bazı kardeşlerimiz bile, din adına ortaya çıkan partilere katıldılar.

-Hem de o hususta yapılan istişarede katılmama kararı alındığı halde. 

-Siyasî meseleler; Van Mevlidi, Yıldız Hâdisesi, Üniversiteliler dersine yapılan ve daha pek çok içtimaî, adlî hâdise bize günlük gazetenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu gösterdi.

Müzakereler bu minval üzere bir süre devam etti. Mehmed Kutlular, Mustafa Polat, Bekir Berk, Fırıncı Mehmed, Mehmed Emin Birinci ve İstanbul hizmetini deruhte edenler İttihad’dan misâller vererek gazete yolu ile yapılan hizmetleri anlattılar. Abdullah Yeğin, Ahmed Aytimur, Üzeyir Şenler cemaat adına günlük bir gazete çıkarılmasının, faydasının yanı sıra muhtemel menfî neticelere de dikkat çektiler. 

Cemaatle ve hizmetle ilgili bir meseleyi müzakere ederken şahsî fikir ve kanaatlerinden ziyade Risale-i Nur’dan ve Bediüzzaman hayatından misâller vererek anlatan Zübeyir; Şualar’daki bahisleri ve Emirdağ  Lahikası’ndaki mektupları zihninden geçirdi. Maksadı zamanın tahribatına ve muhalif gazetelerin fiilî baskılarına karşı koyacak tesirli bir gazete çıkarmanın lüzumunu nazara vermekti. Risale-i Nur’dan, bu kanaatlerine kuvvet verecek sarih bir ifade hatırlamaya çalıştı.

“Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikta nihayet derecede musırrım.”

Said Nursî, böyle demişti hayatının Eski Said safhasında İstanbul’da münteşir bazı gazetelerde dinî, siyasî, içtimaî hâdiseler üzerine yazdığı tesirli makaleleriyle ilgili olarak. Onun o zamanlar söylediği “İ’lâ-yı Kelimetullahı hedef-i maksat eden umum dinî gazetelerdir” gibi sözlerini de hatırlayınca gazete çıkarma hususundaki kanaatleri kuvvetlendi.

Zübeyir bunları anlatınca Tahirî, Sungur, Bayram bu hususta herhangi bir fikir beyan etmemekle birlikte onun kanaatine katıldılar. Yapılan müzakerelerin sonunda haftalık İttihad gazetesinin her gün çıkarılması gerektiği kanaatinin hâsıl olması, müzakerelerin maddî ve idarî sahaya kaymasına yetti. Zübeyir’in talebi üzerine Kutlular, Polat ve Gürbüz Azak günlük bir gazetenin maliyetini çıkardılar. 

Onlar o işi yaparken Salih Özcan, neşriyata hevesli göründüğü için kendisine yakın bulduğu Rüştü Tafral’a mesele hakkındaki kanaatlerini sordu. Gazetenin günlük çıkmasından yana olan Tafral’ın, zaten gazete hizmetinin içinde yer aldığını söyleyerek meseleye müdahil olmasını tavsiye etmesi üzerine, Salih Özcan İttihad gazetesinin imtiyaz sahibi sıfatı ile söz aldı.

GÜNLÜK GAZETEYE İHTİYAÇ VAR

-Günlük gazeteye ihtiyacımızın olduğunu söylüyorsunuz.

-Hem de her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

-İttihad’ı günlük olarak çıkarabiliriz. 

-Maddî imkânlarımız günlük gazetenin masraflarını karşılayacak vaziyette değil.

-Meseleyi niye konuşuyoruz öyleyse?

-İmkânlarımızı zorlamak veya bir himmet ehli bulmak için.

-İşin maddi tarafını ben karşılarım.

-O zaman olabilir.

-Yalnız iki şartım var.

-Neymiş onlar?

-Birincisi Mustafa Polat kadroda bulunacak.

-Diğeri ne?

-Şirketin yüzde elli bir hissesi benim üzerime olacak.

Salih Özcan gazetenin masraflarını karşılamak için iki şart ileri sürdüğü zaman durgunlaşan Zübeyir, şartları duyunca asabîleşti. Onun hâlini fark eden Fırıncı Mehmed, araya girdi ve İttihad gazetesi sırasında Salih Beyle yaşanan bazı hâdiseleri anlattı. Bekir Berk ve Kutlular da bu hususta onunla Florya Oteli’nde yaptıkları görüşmede konuşulanları ve yaşadıkları hâdiseleri hatırlatarak bütün cemaati ilgilendiren bir hizmette şart ileri sürmeyi doğru bulmadıklarını söylediler. 

Hizmet maksadıyla bir iş yapmak, mekân tahsis etmek, para vermek için şart ileri sürmeyi doğru bulmayan Zübeyir; Denizli Hapishanesi’nden tahliye edilen Nur Talebelerine yardım etmek isteyen Hâfız Mustafa’nın, elinde bir çıkın para ile akşama kadar aralarında dolaştığı halde İnebolulu İzzet Turgut’un yol  parasının dışında kimseye bir şey veremediği ve para almayan İbrahim Fakazlı ile tartıştığı hâdiseyi anlattı. 

Onun bu hâdiseyi niçin anlattığını çok iyi bilen Salih Özcan, fikrî istikameti ve muhtevası, cemaati ilgilendiren bir mesele olsa da malî ve idarî cihetinin bir şirket hususiyeti taşıdığını, her ticarî şirket gibi gazetenin de hizmetle birlikte kâr etmesi gerektiğini, bunun için müessesenin malî ve idarî mesuliyetinin kendisinin üzerinde olması gerektiğini söyledi.

Müzakere uzayıp sinirler gerilince Fırıncı Mehmed, Bekir Berk ve Mehmed Kutlular, bu şartlarda Salih Özcan ile birlikte çalışamayacaklarını ifade ettiler. Bekir Berk, kurulacak şirketin yüzde elli bir hissesi kime aitse, hukuken şirketin sahibinin o kişi olacağını, cemaatin gazete üzerinde hakkının ve etkisinin kalmayacağını, şirketin yüzde elli bir hissesinin cemaate ait olması gerektiğini söyledi. 

Toplantıda söz alan diğer Nur Talebeleri yapılan mülahazalara ve söylenen endişelere karşı çıkmadılar. Bazıları müzakerenin menfî neticeye doğru gittiğini ve gazete çıkarma ihtimalinin tehlikeye girdiğini görünce hazırlanacak sağlam bir şartname ile endişe edilen müdahale ve istismarlara mani olunabileceğini hatırlattılar.

-Kardeşim, biz bu gazeteyi kendimiz çıkaramaz mıyız?

-Çıkarırız!

-Ne bekliyoruz peki?

Zübeyir’in sorusu bir süre muhatapsız kaldı. Herkes cevabını bildiği halde kimse bir şey söyleyemedi. Zira sorduğu sorunun cevabını onun da bildiğinden emindiler.

Aralarında, onun bu vesîle ile ders mâhiyetindeki bazı meselelerden bahsetmek istediğini düşünenler de vardı. Boşlukta kalan bakışlar Kutlular’ın üzerinde toplanınca o herkesin bildiği cevabı o verdi.

-Gazeteye isim, muhasebeye para.

-Şu anda elimizde para olmasa da biz bu gazeteyi çıkaramaz mıyız?

-Çıkarırız.

-Nasıl çıkarırız?

-Cemaatten borç alır, karz toplar, yardım isteriz. Gerekirse veresiye bastırır yine de çıkarırız.

-O halde geriye sadece isim tespiti kaldı.

Bekir Beyin, gazeteye yeni isim vermenin isabetli bir hareket olacağını, yeni ismin, cemaatin gazeteyi sahiplenme hususunda yeniden harekete geçmesini sağlayacağını ifade etmesi, bedenler dururken zihinleri harekete geçirdi. Bir süre hedef seçmeden sağa, sola bakan nazarlar birer ikişer yine ona döndü. Cemaatin meramını Fırıncı seslendirdi.

-Madem öyle, gazetenin isim babası sen ol.

-Ben “Asya olsun” derim.

-Neden Asya?

-Üstad Hazretleri “Asya’nın istikbalinin miftâhı şûradır” diyor. Biz bir şûrâyız ve şu anda bu mesele hakkında meşveret hâlindeyiz.

-Asya’nın yeryüzünde en büyük kara parçası olması, Üstadın tabiri ile enbiyâların, evliyaların ekseriyetinin orada gelmesi de nazara alındığında “Asya” ismi bana da makûl geliyor.

-Avrasya olamaz mı?

-Olamaz, zira Avrasya bir yakıştırma. Asya ise aslî isim.

-Asya kıtasının tamamına yakını Komünizmin istilası altında olduğu için bu isim bazıları tarafından yanlış tevil edilebilir.

VE ADI KONUYOR: YENİ ASYA

-Üstad Hazretleri Risale-i Nur’u “Âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hâl-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesîle olan bir mu’cize-i Kur’âniyedir” diye tarif etmiş.

-Biz de bu tarifi nazara alarak “Yeni Asya” deriz.

-Bu daha münasiptir.

-Herkes “yeni” sıfatını her şeyin başına getirildiği için ben pek tesirli olmayacağı kanaatindeyim.

-Aksine, Asya’nın başına ekleyeceğimiz “yeni” sıfatı Komünizmin yıkılacağı ve Asya’nın yeniden hürriyetine kavuşacağı mânâsını da hatırlatacağı için daha tesirli olur.

-Güzel bir tevil.

-Bu tevil, gazetenin isminin telaffuzunun fiîli bir dua mânâsına gelmesini de sağlar.

-Her gün binlerce dua.

-Binlerce değil on binlerce.

-Benim zihnimden “yüz binlerce” demek geçiyor.

-Öyle geçiyorsa de.

-Peki “milyonlarca” desek?

-O da olur inşallah.

Söylenen rakamların her biri, gönüllerden geçen tiraj temennisi idi. Milyonlarca tabirinin ardından gelen temenni, söyleyenleri de dinleyenleri de heyecanlandırdı. Buna yeni şevk ve heyecan dalgaları ekleyecek dualar, dilekler, temenniler bekleyen Polat, oturduğu yerde doğruldu ve arkadaşlarına baktı.

 -Allah “Yürü ya kulum” derse bizi kim durdurabilir?

-Bizi bizden başka kimse durduramaz.

-O da ne demek?

-İçimizde çıkması muhtemel ihtilaflardan korkuyorum.

-Bu korkunun sebebi ne?

-Baksana, çıkaracağımız günlük gazeteye, yıllardır çıkardığımız İttihad adını bile veremedik.

Duyguları saran teessür hissinin ifadesi olan bu tespit pek de yersiz ve yanlış değildi. Zihinler karıştı, duygular dalgalandı; yer yer buğulanan nazarlar bir birine bakarak içine düştüğü tereddüt girdabından, az önceki şevk kulvarına çıkış yolu aradı. Yeni ve eski isim zihinlerde bir süre sessizce tekrarlandı. 

İki isim de mâkûldü. Yeni ismi daha isabetli bulanlar, telaffuzunun kulağa hoş geldiğini göstermek istercesine kendi kendilerine mırıldandılar. Kulağa hoş gelen mırıltılar yükselip ses haline gelince odayı, farklı ağızlardan değişik ses tonları şeklinde çıkan aynı kelimelerin telaffuzu doldurdu:

Yeni Asya!..

(Devam edecek)

Okunma Sayısı: 1053
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İrfan Özince

    21.2.2025 12:41:11

    Yeni Asya'nın nice seneler hizmetlerinin devamını Rabbimden diliyorum...Allah gelecek hizmetlerinizde muvaffakiyetler nasib eylesin..Amin...

  • Yahya Yıldız

    21.2.2025 10:39:58

    Nur Serencamının Geçmişini, çektiği çilelerle birlikte, günümüze adeta görmüşüz gibi tatlı, akıcı üslubu ile, muhabbet ve nezaket kokulu yazdığı kitaplarıyla ve günlük gazetemiz Yeni Asya ile bize tanıtan, hatırlatan ve zaman zaman da duygulandıran muhterem ve mütevazi ve değerli bir edebiyatçı olan İslam Yaşar ağabeyimizi canı gönülden tebrik ediyor, Rabbimden kendisine daha nice hayırlı ömürler ihsan etmesi için dua ve niyaz ediyor saygı ve muhabbetlerimi arz ediyorum…

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı