
MUSTAFA POLAT'TAN FETHULLAH GÜLEN'E: "BU GAZETE BENİM DEĞİL, NURCULARIN GAZETESİDİR"
-Mustafa Polat, seni ikaz ediyorum.
-Hangi hususta ikaz ediyorsun hocam?
-Sağa sola durmadan tecavüz ediyorsunuz. Ben bunu Bediüzzaman’ın mesleği ile telif edemiyorum.
-Onlar da bize hücum ediyorlar.
-Onlar bize on defa hücum etseler, biz onlara bir defa karşılık versek yine biz zulmetmiş oluruz.
-Böyle düşünmenize sebep ne?
-Çünkü elimizde yol gösterici düsturlar var.
-Onların da bu düsturlara uymasalar bile saygı göstermeleri gerekmiyor mu?
-O onların meselesi.
-Onlar saygı göstermemek bir yana, bize saldırarak zulmetmiş olmuyorlar mı?
-Onlar saldırsalar da biz karşılık vermeyelim.
-Hocam, kusura bakmayın ama bu fikrinize katılmıyorum.

GAZETENİ BURADA SATTIRMAM
-Eğer bu tutumunuzda devam ederseniz, işi tamir etmek için bizim de yapacağımız şeyler olabilir.
-Ne yaparsınız?
-Senin gazeteni burada sattırmam.
Hocanın sözleri, onu çocukluğundan beri tanıyan ve ondan böyle karşılık beklemeyen Polat’ı kızdırdı. İçinde bulunduğu hiddet hissinin tesiriyle hocanın, Nurculara düşmanlığı ile bilinen İsmet İnönü’ye hayranlığını ifade eden sözlerini hatırlayınca ona bu tavrını hatırlatarak, sözlerine cevap verme ihtiyacı duydu. (Age., s: 85)
-Yanlış biliyorsunuz Hoca Efendi.
-Neyi yanlış biliyorum?
-Bu gazete benim değil Nurcuların gazetesidir.
-Olabilir.
-Nurcuların faaliyetlerini senin ağababan olan İnönü bile durduramadı. Sen hiçbir şey yapamazsın.
İki taraf için de nezaket kaidelerini zorlayan bu telefon görüşmesi, hocanın ahizeyi kapatması ile sona erdi. İkisi bir daha hiç görüşmedi.
O zaman Mustafa Polat’a Nurculuğun düsturlarını hatırlatan Hoca, her vesile ile Risale-i Nur hizmetinin, meşveret kararları ile alınan bazı hizmet düsturlarına uymayan farklı fikirler serdetti. O fikirler zamanla tavırlarına, davranışlarına ve hizmet tarzına da aksedince, İzmir’deki Nur Talebeleri hocanın yanında veya karşısında yer alma cihetine gittiler.

MEHMET KUTLULAR: SEN YOLUNA, BİZ YOLUMUZA
İstanbul cemaati meseleye muttali olunca ağabeylerin müdahale etmesini istedi. Onların ikazı netice vermediği için hocayı İstanbul’a davet ettiler. Hoca gelince Hizmet Vakfı’nda ağabeylerin nezaretinde yapılan görüşmede Mehmed Kutlular İzmir’de Nur hizmeti içinde meydana gelen gruplaşmayı anlattı. Edremit’te, Çanakkale’de yapılan kampları açılan evleri hatırlatarak hocaya döndü.
-Hocam hepimiz Nur Talebesiyiz. Aramızda siz-biz olmamalı. Bunu bizim arkadaşlar yapıyorsa biz ikaz edelim, sizinkiler yapıyorsa siz ikaz edin ikilik ortadan kalksın.
-Ben sizin gibi düşünmüyorum. Cemaat içinde böyle şeyler olabilir.
-O zaman niza çıkar, nifaka sebep olur.
-Asr-ı Saadet’te bile olmuş.
-Onlar Sahabeydi. İctihad liyakatleri vardı.
-Böyle küçük meseleleri büyütmeye gerek yok.
-Biz büyütmeyiz, size tavır koyarak meseleyi bitiririz.
-Siz bilirsiniz. (Mehmed Kutlular, Age., s: 248)

İstanbul’dan dönen Fethullah Hoca İzmir’de kendisinin katılmadığı hiçbir hareketin yaşamayacağını düşünürken, ona karşı ilk tavrı Ahmed Feyzi Kul, Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Bayram Yüksel ve Said Nursî’nin diğer talebeleri koydu. İzmir’e geldikçe hocanın mükellef evlerinden, yurtlarından ziyade Hasan Şen’in ve birkaç arkadaşının kiraladıkları kapıcı dairesinde açtıkları dershanede kalmaya başladılar.
İTTİHAD’I ALDIRMADI

Onların tavrı üzerine zaten bir süredir kendisine ait müstakil bir hareket başlatma gayreti ve hevesi içine giren Hoca da Nur Talebelerinden ziyade diğer dinî cemaatlerle birlikte hareket etme cihetine gitti.

Risaleleri sadeleştirme fikrinden vazgeçmemekle birlikte bir süre daha beklemeye karar verdi. Etrafında toplanan insanlara da İttihad’ı değil, diğer dinî gazeteleri almalarını teşvik etti.

Bu tavır, görüşme ve tartışmadan kısa bir süre sonra İttihad gazetesi Yeni Asya adı ile günlük neşredilmeye başladı.

Önceleri gazete, dergi, kitap neşriyatına biraz mesafeli duran Fethullah Hoca da cemaati genişleyince gazete çıkarmaya, dergi, kitap neşretmeye başladı. Radyo istasyonları, televizyon kanalları kurdu ama Nurculara ve Yeni Asya’ya karşı tavrı hiç değişmedi.

— SON—
(İslâm Yaşar’ın yakında neşredilecek olan İNŞİRAH ZAMANI romanından alınmıştır)