Gazeteler iki vazife-i mühimmeyi deruhte etmiştir. Çünkü iki rütbeye mazhar olmuş: Birincisi “dellâlü’l-mehasinü ve’l-meayib”, ikincisi hatibü’l-umûmî veyahut mürebbiyü’l-efkâr.
Evvelki ünvan iktiza ediyor ki, hâkimiyet-i millet ve hakk-ı teftişin seyf-i kàtıı olan lisan-ı matbuattaki tesiratı muhafaza etsin. İkinci ünvan iktiza ediyor ki, efkârı terbiye ve talim etsin, sathî etmesin. [...] Evvel “Haydar Ağa”lık vardı. Şimdi siz de “Haydo” yaptınız. Halbuki bize lâzım “Haydar”dır. O elmas kılıca benzeyen lisan-ı matbuata itidal ile saykal vurun; tâ ki ifrat ve tefrit ile pas tutmasın.
Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 103
BEN DE GAZETELERDE MAKALELER NEŞRETTİM
Gazeteler, iki kıyas-ı fasid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyatla ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de gazetelerde onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki: Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı; hem de, edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umûmî-i müşterek-i milletten bîtarafâne çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlise tanzim etmeli.
Eski Said Dönemi Eserleri, D. H. Örfî, s. 123
* * *
Gazetelerde neşrettiğim umum makàlâtımdaki umum hakaikta nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mazi cânibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletname-i Şeriatla davet olunsam, neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidat-ı ukalâ mahkemesinden tarih celbnamesiyle celbolunsam, yine bu hakikatleri, tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim. Demek, hakikat tahavvül etmez, hakikat haktır; “Hak yücedir ve hiçbir şey ondan daha yüce değildir.”
Eski Said Dönemi Eserleri, D. H. Örfî, s. 136
* * *
MATBUAT LİSANIYLA DERS VERMEK ZAMANI
Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli mânevî belâyı def’ etmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli belâdan birisi: Hristiyan dinini mağlup eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı mânevî istilâsına karşı Risale-i Nur, Sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir ve âlem-i İslâm’ın, bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.
Emirdağ Lahikası, 62. mektup
LUGATÇE:
bîtarafâne: tarafsızca.
dellâlü’l-mehasinü ve’l-meayib: güzellikleri ve ayıpları ilân eden.
hatibü’l-umûmî: herkese hitap eden hatip, konuşmacı.
hakk-ı teftiş: teftiş, denetleme hakkı.
kalb-i umûmî-i müşterek-i millet: milletin ortak olan umûmî kalbi; milletin ortak duyguları.
kıyas-ı fasid: bozuk kıyas, yanlış karşılaştırma.
lisan-ı matbuat: basın yayın dili, medya dili, gazeteler.
matbuat: basın yayın, medya.
mürebbiyü’l-efkâr: fikirleri terbiye eden, olgunlaştıran.
saykal vurmak: cilâ vurmak, cilâlamak, parlatmak.
seyf-i kàtı’: keskin kılıç.
tenkidat-ı ukalâ: akıllıların tenkitleri, eleştirileri.