İsrail savaş uçaklarının Suriye’ye son hava saldırılarıyla başkent Şam ile Dera arasındaki askerî hedefleri bombalaması, İsrail ordusunu, “Komuta merkezleri ve çok sayıda silah içeren site dahil Güney Suriye’deki askerî hedefleri vurduğunu” bildirmesi yeniden Suriye’deki durumu gündeme getirdi.
Bilindiği gibi Suriye geçici hükûmeti başkanlığına getirilen Şara’nın Colani olarak başında bulunduğu Heyet Tahrirü’ş-Şam’ın (HTŞ) Halep’ten Şam’a yürüdüğü günlerde Golan’dan Nusaybin’e Suriye’nin silâh üretim tesisleriyle hava savunma sistemi, askerî ve stratejik savunma mekânizmasını savaş uçaklarınca bombalayan İsrail, sözkonusu örgüt militanlarına da Halep - Hama - Humus yolunu bombalayıp açmıştı.
Ve o karambolda İsrail, oğun bombardımanla Şara’nın memleketi Golan tepelerini işgal ve ilhakla kalmayıp Şam’a 20 kilometre yaklaşmış, üs kurduğu Hermon Dağı dedikleri Şeyh Dağı’nda Şam’ı ve bütün bölgeyi gözetleyen İsrail’in Suriye’nin güneyini bütünüyle kontrolüne almıştı.
“BÜYÜK İSRAİL PROJESİ” DAYATILIYOR
Çarpık olanı, başta Şara olmak üzere “yeni Şam yönetimi”nin İsrail’in Suriye’nin askerî altyapısını yerle bir etmesine sessiz kalması; dahası o sıralarda “İsrail’le dost oldukları” mesajlarını verip, İsrail’le baş hamileri küresel emperyal işgalcilerin tefrika ve politikaları ekseninde “asıl düşmanlarının İran ve Hizbullah olduğu”nu tekrarlamasıydı.
Bu açıdan, İsrail’in hava saldırıları sürerken Güney Suriye’de yedi askerî üs inşa ettiklerini açıklayan Gazze soykırımcısı Netanyahu’nun “Suriye, ikinci bir Güney Lübnan olmayacak” demesi, dahası “HTŞ varlığına izin vermeyeceğiz” tehdidini savurması ibret verici.
Belli ki hiçbir Amerikan başkanının yapamadığı fütursuzlukla BM’nin bütün kararlarına, uluslararası hukuka olarak “İsrail’den ziyade İsrailci” kesilip tek taraflı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilân edip Amerikan Büyükelçiliğini Filistin’in başkentine taşıyan, Suriye’ye ait Golan tepelerindeki İsrail işgalini tanıyıp arka çıkan ve Obama’nın İran’la yaptığı “nükleer anlaşma”yı bozan Trump’ın kıdemli danışmanı - asistanı ve Yahudî damadı Jared Kushner ile diğer Siyonist ve Evangelist danışmanlarının hazırladığı “yüzyıl planı”yla aslında Siyonizmin “arz-ı mev’ud (vaadedilmiş topraklar)” üzerinde kurulması ütopyasına alan oluşturan “Siyonist ilhak planı”yla Netanyahu tam tam şımarıklıkla Suriye’yi işgalini gizleme ihtiyacı bile duymuyor. Son saldırıda Şam’da patlamaların olması ve İsrail savaş uçakların alçaktan uçuş yapmasının maksadı da bu.
“Hava kuvvetleri, Güney Suriye’yi ‘sakinleştirmek’ için belirlediğimiz yeni politika kapsamında Güney Suriye’ye şiddetle saldırıyor” diye konuşan İsrail Savunma Bakanı sözcüsünün, “Güney Suriye’deki askerî kaynakların ve güçlerin varlığının tehdit oluşturduğunu” söylemesi bunun pervâsızca ikrarı.
Gerçek şu ki “Şam’ın güneyinin askerden arındırılması” İsrail’in Şam’ın güneyindeki Suriye topraklarına göz koyduğunu açıkça gösterirken, daha birkaç gün önce Netanyahu’nun bir askerî törende “Yeni rejim güçlerinin Şam’ın güneyindeki bölgeye girmesine izin vermeyeceğiz. Suriye’nin güneyinin tamamen askerden arındırılmasını talep ediyoruz” çıkışı, bütün dünyanın gözü önünde Suriye’yi işgal küstahlığını açıkça ortaya koyuyor.
Anlaşılan, ABD ve İngiltere’nin Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini mezhebî ve etnik kutuplaştırmayla iç savaşa sürükleyip bölüp parçalama operasyonu olan BOP’la öncelikle İsrail’in “arz-ı mev’ud (vaad edilmiş topraklar” ütopyası alanındaki “ard-ı Şam’ı (Şam bölgesi topraklarını)” kapsayan Suriye’yi çökertmekle “büyük İsrail projesi” tam gaz devam ediyor.
ŞAM VE ANKARA “SEYİRCİ!”
Vahim olan, İsrail’in Golan tepelerini işgal ve ilhakı, üs kurduğu Hermon Dağı dedikleri Şeyh Dağı’nda Şam’ı ve bütün bölgeyi gözetleyen İsrail’e karşı sessiz kalan HTŞ yönetiminin, Şam’da halkın sokaklara dökülüp protestolarına rağmen hâlâ ciddi bir tepki ortaya koymaması, hâlâ “temenniler”le kalması.
Bu kırılganlık, ABD ve İngiltere’nin başını çektiği, İsrail’in aktif rol aldığı “Şam yönetimini devirme”yi hedef alan on yıllık vetirde, başta HTŞ ile diğer örgütler üzerinden ateşlenip alevlendirilen Suriye iç savaşında emperyal ecnebilerin taşeronu ve payandası olarak ağababalarının kontrolünde olduğu vakasını bir defa daha tescil ediyor.
Belli ki çoğu Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya dünyanın her tarafından “götürülen” yabancılardan oluşturulan, önemli bir kısmı İsrail ve Suriye hapishanelerinde devşirilen HTŞ’nin İsrail’e karşı âdeta eli kolu bağlı; bu yüzden olup bitenlere yakınmanın ötesinde bir şey yapamıyor.
Ve bu arada İsrail’in karşısında hiçbir güçlü ülke bıraktırmama sâikiyle işgalle en az üçe bölünmesini esas alan 378 km’lik Irak sınırında ABD ve İsrail’in peyki Kuzey Irak Özerk Bölgesi’nin yanısıra 911 km’lik Suriye sınırında Türkiye’nin yanıbaşında “uydu devletçikler”e alan açılması “tefrika kumpası” adım adım işliyor. Özellikle Fırat’ın batısında ABD’nin silâhlandırıp İsrail’le lojistik destek verdiği PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye “ikinci İsrail” işlevini gördürecekleri “koridor devlet”in alt yapısı oluşturuluyor.
Daha da vahim olanı, Ankara’dakilerin âdeta üç maymunu oynayıp İran’dan sonra Türkiye’nin de “federatif sistem” perdesinde bölünüp parçalanmasını amaçlayan bu oldubittiye “seyirci” kalması.
İbret-i âlem olarak…