Küfürbaz; kaba, ağzı bozuk, küfrü âdet edinmiş olan, argo kelime ve yergileri çok kullanan kimseye denir.
Özellikle siyasetçi, idareci ve sanatçı küfür, argo kelime kullanamaz! Meselâ, “Geri zekâlı, sefil, zavallı, eşkiya, terörist, zürriyetsiz, ahlâksız, kan emici, çürük; namussuz, be âdi!..” gibi…
Peygamberimiz (asm), “Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” 1der. Hâyâ imandandır ve imanın bir şubesidir. Demek ki, küfürbaz ve argo kelimeler kullanarak halkı rencide edenlerin hayadan nasipleri pek yoktur. Küfür ve argo kelimeleri kullanan kim olursa olsun itiraz etmek, susturmak gerekir.
“Benlikten, hodfuruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutan… muhalifine melek yardım etse lanet” eden… Hatta bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet (eden); ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle senâ2 etmez, edemez!
Diğer taraftan şakalaşıp latîfeleşirken, gülerken, güldürürken, eleştirirken veya hicvederken muhataplarımızın kalbini kırıp-kırmadığımızı hesaba katmaz olduk. Özellikle televizyon ve internetin argo ve sokakdilini ekranlara taşımaları; edep ve nezâhet çerçevesindeki mizah anlayışımızı da perişan etti. Espri yaparken kalıba, şekle önem vererek mana, şaka, lâtife katlediliyor! Hayatında fazilet kırıntısı bulunmayan insanların magazin hayatlarını ekrana, gazete ve dergi sayfalarına taşıdıkça gençlerimiz bir “acaip oldu abi!” “Kıl oldum abi!”, “yaaa!”, “Lan!”, “deliler gibi eğlendik!”, “ohhha, falan oldum yani”, “Bizim moruklar”, benzeri ve değil ağza alınması, düşünülmeyecek edep dışı ifadelere rastlanmaktadır.
Siyasî nezaketin yerini kabalık, kabadayılık; nükte, esprinin yerini argo aldı, belden aşağı düştü; mizahımız da sefillleşip ufunetleşti!
Yönetici, özellikle devlet ve hükümetin, iktidarın başı, toplumu gerecek, kutuplaştıracak ifadeler kullanamaz! Argo konuşamaz, sokak diliyle hitap etmez, edemez!
Edipler ve mizahçılar edepli olmalı, hem de İslâm edebiyle müteeddip olmalıdır.
Dipnotlar:
1- Buhârî, Edeb, 78.
2- Emirdağ Lâhikası, Enst./intr., s. 395.