Altılı Masa çalışmasını ti’ye alanlar kadar, içinde bulundukları halde önemini kavrayamayan politikacılar da oldu.
Bize göre demokrasimizin idamından bu yana, 12 Eylül muhalefetinin ilk ciddi çalışmasıydı: Demokrasi, adalet, vatanın bütünlüğü, ileri medeniyetteki müttefikimiz AB, demokrasi düşmanlarının ayrıştırmalarına karşı tedbirler, ortak değerlerimiz ve insaniyet… Altı tane siyasî parti... Bir dönem boyu geceli-gündüzlü çalıştılar. Demokrasinin tanımları, olmazsa olmazları, tarihçesi, muhtemel hastalıkları ve düşmanları… Bütün bunlar yazıldı ve konuşuldu…
Türkiye demokrasisinin 12 Eylül’de Kemalizm ve küresel Marksizm ortaklığında idam edildiğine inanmayanlar, aşağıdaki düşüncelerimize elbette katılmayacaklardır. Muhataplarımızın; demokrasiyi ön şart ve Kemalizm’i de antidemokratik bir düşünce olarak kabul ettikleri ön kabulüyle yazıyoruz. Yakın tarihimizdeki yanlışlarla boğuşmanın milletimize yalnızca zarar verdiğini, global düzeyde kırk seneyi aşkındır biz dayatılan sözde “yeniliklerin” yalnızca bir iğfal veya manipülasyon olduğuna inanıyorsanız, demokrasinin; ırkları, inançları, sanat telâkkilerini ve tüm kültürleri kucaklayan fıtrî temelleri oluşturduğunun da farkındasınızdır.
Altılı Masa’da nelerin konuşulduğunu tam bilemiyoruz, dışarıya yansıyan beyanlarında böyle bir ortaklığın musikisini işittik, diyebiliriz. Bediüzzaman’ın ifadesiyle eski hâl, muhal… 12 Eylül cinayetinin mahiyetini kapatan çürümüş örtülerin, Küreselcilerin mağlubiyetleriyle uçuşmasından çekinenlerin, ister istemez bu demokrasi yolculuklarından vazgeçtiklerini/ geçeceklerini de biliyoruz. Zamanın rüzgârı o denli şiddetlice esiyor ki; Neoliberallerin kırk küsur senedir ABD ve AB’de yaptığı tahribatları, gelişen hâdiselerle dünya kamuoyu görmeye başladı. Türkiye’yi milletiyle birlikte tam kırk küsur senedir istibdat mengenesinde perişan eden 12 Eylülcüleri, hâlâ kahraman gösteren manzaranın değişmeyeceğine inananları, bundan böyle münafık üslupları da kurtaramayacak. Zira batıdan gelen fırtına şiddetli…
Küresel demokrasi münafıklarının, itibarsızlaştırdığı yüzlerce değerin başında- bize- göre demokrasi gelir. İnsaniyetin değerlendirme ölçülerini, iğfalleriyle bozduklarından çok manalar, tersine doğru devrildiler… Hürriyet, demokrasi, cumhuriyet, milliyet, gelenek, tabiat, yaratılış, değişim ve daha çok şeyler…
ABD ordusunun demokrasi adına Irak’ı işgal edip, ahirzamanın dehşetli zulmünü nasıl işlediğini okuyanlar, demokrasinin katliam ve iç savaşlarda da kullanılan bir tabir olduğunu hatırlarlar. Sünnet-i seniyyenin millî geleneğimiz olduğunu önce unutturdular, sonra töre cinayetleri filmlerini seyrettirdiler ve ardından da; bizi millet başta olmak üzere ecdadımızla, akrabalarımızla, vatanımızla, tarih ve mukaddesatımızla irtibatlandıran tüm bağları ders müfredatlarından çıkardılar. An’ane düşmanlığı ve milleti derinden yaralayan diğer hadiseler, başka yazıların konusu…
Türk siyasetinin şu hâliyle, Batıdan doğuya doğru gelen devasa değişime karşı, ayakta kalabileceğine hiç kimse ihtimal vermiyor. İktidar ve payandalarının çürüklükleri malum. Muhalefetin de içine girmiş istibdat mikrobu; hem Kemalizm’i ve hem de 12 Eylül sürecinin ömürlerini uzatabilmek için, entrika dolaplarını oralarda da çeviriyor. Millî bir müsamerede vazife alamayacak kadar yetersiz, demokrasinin tanımını yapamayacak kadar cahil ve seksen milyon vatandaştan ancak beş milyonunu tanıyacak kadar milletten uzak insanları, milletin demokrasi mücadelesine giriştiği bu günlerde, ana muhalefet lideri olarak sahneye çıkaranları da, halkımız çok yakından taakip ediyor.
Muhalefet lideri ve temsilcilerinin statükocu ve rahatına düşkün hâllerini dışardan izlediğimizde, gelmekte olan fırtınadan habersiz olduklarını anlıyoruz. Batı Demokrasilerinde millî menfaatleri için çalışanlardaki heyecanı, gözlerindeki parıltıyı, her türlü fedakârlığa hazır ve cesareti bu zevatta maalesef göremiyoruz.
Türkiye’ye demokrasi, muhalefetin de dâhil edildiği sun’î engellerle durdurulmayacak derecede yüksekten geliyor. “Ben olmazsam, işler yürümez” zihniyeti çoktan çöktü. “Siyasette yeri doldurulmaz” felsefesi bizde de kabul görmemeye başladı.
Demokrasi için bedel ödemeye yanaşmayan, gönülden bağlanmayan ve yalnızca demokrasiyi lafız olarak tekrarlayan gayr-ı samimiler, gelen fırtınayla sahadışına savurulacaklardır. Bundan en fazla etkilenecek politikacıların da, muhalefettekiler olduğunu belirtmek durumundayız.
12 Eylül İhtilâli’nin sürecine bağlı, Neoliberallerin cuntalara dayattıkları anayasayı içselleştirmiş ve küreselcilerin; “milletlerüstü programlarıyla” millet iradesini Neoliberal kapitale teslim etmiş mevcut iktidar ve payandalarının, zaten demokrasi dertleri yoktu. Onlar mevzumuzun dışında kalıyorlar.