"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeniden öze dönüşü düşünmek

Caner KUTLU
19 Şubat 2025, Çarşamba
Kabul etmek gerekir ki, artık insanların odaklandıkları şey, bu günü ve geleceği anlamaktan ibarettir.

Çünkü bu günlerde değişim ve etkileşim içinde zihin dünyanız, bir matematik ispatı gibi, basit başlayıp bir anda beyni yakan bir yerde uyanıyor. Geçmişin önemi yok, insanlar için önünü ve az ötesini görebilmek en büyük başarı. Bunun ekonomik, sosyal, kültürel, siyasî pek çok karşılıklarını konuşmak mümkün. Peki, ya anlam dünyası?

“Arap’tan olmayan dâhil ve tufeylî Acemîler, belâgat-i Arabiyede üdeba sırasına geçmeye çalıştıklarından, iş çığırdan çıktı.” 1

Arap medeniyetinin Acemler tarafından devam ettirilmesi (bazen de istilâsı) ile ilgili Bediüzzaman’ın getirdiği eleştiriler bizi bugünkü tarihî kavşakta doğru karar için değerli uyarılara dönüşebilir.

“Hem de, vakta hikmet-i Yunaniyeyi Müslüman etmek için Me’mun’un asrında tercüme olundu. Fakat, pek çok esatir ve hurafatın menbaından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan, safiye olan efkâr-ı Arab’ın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi, tahkikten taklide bir yol açtı..”2

Me’mun ve Mutasım zamanında felsefenin akaidin içine girmesi, tercümeler ve bir de İsrailiyyat meselesi aynı zamanda bir dil ve edebiyat sorunu olarak belirdi. Yunan felsefesi ve idealizmi ve sonra Roma felsefesi, romantizmi ve siyaseti Müslümanların fikir ve duygu mecraını karıştırıp bozdu. Çünkü insan dil vasıtasıyla fikrin akışını sağlar. Burada da en sağlam işleyiş ortamı ana dilin vasıtasını kullanmaktır.

Bediüzzaman’ın işaret ettiği sorun, dilin fikrin mecraı olmaktan zevk unsuru olmakla sınırlı kalmaya başlamasıdır. Bu aynı zamanda hissiyâtın da mecraını değiştirir. Duyguların doğru akışı şüphesiz dilin doğru çalışması ile mümkün olabilir.

Nazm-ı maani meselesini, Medresetüzzehra anlayışı içinde, Fuad Sezgin’in araştırmaları ile gösterdiği, Arap/İslâm medeniyet sıçrayışının ilk dönemdeki müthiş ivmesini önce kaybettiği sonra da azalarak eksiye döndüğü tarihî süreci ile birlikte okumak gerekir.

Bediüzzaman’ın öze dönüş denebilecek teklifinin doğrudan muhatabı Araplardır o halde. Ancak Acemler ve Acemîler olarak diğer kavimlerin de dil noktasında bir konum elde etmeleri mümkün olabilir mi? Bediüzzaman Medresetüzzehra’da dil konusunu işlerken, “Arapça vacip” demesi, karşılığı olarak Araplar’ı ve Arapçayı anadil olarak başa koyduğu şeklinde yorumlayabiliriz. Türkî, (Farisî*) lâzım ve Kürtçe caiz diyerek diğer küçük milletlerin dilleri de üçüncül olarak sıralanır.

Bu noktada şunu da görmek gerekebilir: Halkları birbirinden ayıran aslında dindir. Bediüzzaman da böyle düşünüyor. “Din birse millet de birdir.” Yahudîlerin farklı coğrafyalardaki konumu bu şekildedir. Örneğin Türkiye’de Süryaniler Aramiler, Babiller gibi medeniyetlerden kalma bir halktır; yaklaşık 25.000 nüfuslarına rağmen ayrı bir halk olarak kalabilmişlerdir. Hitit gibi medeniyetlerin mirasçısı halklar ise bölgede yoktur, çünkü din bir olduğunda tarih ve dil de erimiştir. Bölgede şu durumda Müslüman dışında başka bir halk yaşamıyor.

İkinci unsur dildir. Din bir değilse dil asıl unsur olarak beliriyor. Dil ise tarihten bağımsız kalamıyor. Hıristiyan Araplar gibi.

Coğrafya ise en son unsurdur. Kürtlerin durumu gibi; tabiî unsurlar yanında ideolojik yapay aidiyetler ile varlıklar sağlığını kaybedebiliyor. Yoksa bir ayrılık mümkün değil.

Arapların kabile geleneğine dönüş isteği ise bireysel odaklı gelişimi kesiyor. Halbuki ilimle yükselen Arap zihninin belki tarihte benzeri olmamıştır. Hint ve Çin gibi kadim medeniyetler ve İran yüksek sanat ve gelenekleri İslâm içinde zenginlik katacak değerleri taşımıştır. Fars geleneğinin Selçuklu ve Osmanlıyı nasıl şekillendirdiği tarihin malumudur.

Kelimelerle düşünmek... Bir kelimenin peşine düşerek anlam coğrafyasında bağlantılı kelimeleri inşa ederken bir anda kelimelerin kendi aralarında kurduğu başka bir ilişkinin içinde sürüklenmek gibi bir şey.. Bu durumda sadece bir zevk ve eğlence unsuruna dönüşecek bir edebiyattan söz edilebilir. Fars edebiyatının ve sonunda bizdeki divan edebiyatında gittikçe anlam dizininin yerini laf cambazlığına bırakması...

Divan edebiyatı bunun zirvesi... Edebiyat içinde “nümayiş telkihinden müheyya” bir sanat üretmek elbette makbuldür. Bediüzzaman’ın endişeleri Halil İnalcık’ın Osmanlı’nın Rönesansı dediği Lale Devri ile zirve yapmış ve sonra zaten inişe geçmiş olan zaman aralığını da açıklayabilir.

Şüphesiz son örnek; Batılılaşma serüvenimiz ve kültürel istilâ...

Bu günü ve yakın geleceği düşünürken zihnin vereceği dil ve anlam biçimlerine sahip olmak; kelimelere de hâkim olmak gerekir. Yoksa, bir teknik müdahale gibi görünen yeni modellemeler (istilâcılar tarafından) asıl olanın yerine ikâme edilebilir. Yeniden bir İslâm medeniyeti, yeniden bir öze/söze dönüşü istiyor.

1- Muhakemat, s. 93.

2- Age., s. 33.

* Farisînin de “lâzım” olabileceği ayrı bir yazının konusu olabilir.

Okunma Sayısı: 823
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • cemal özkaya

    19.2.2025 10:02:01

    "Bir rivayette, lisan-ı ehli cennetten sayılan Farisi lisanı..." (29. mektup 7.kısım) farisiyi cennet lisanı olarak hadislerden aktararak risalede bahsediyor üstad. ama eğitim lisanı olarak bahsetmiyor. Türkî, (Farisî*) lazım ifadeniz risalede olmayan bir şey. eğer risalei nurdan eğitim dili anlamında delilleriniz varsa yazınızı bekliyorum. bediüzzamana ve risalei nura kanaat etmek lazım olarak düşünüyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı