"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhakeme modelleri/Karar verme biçimleri - 1

Caner KUTLU
04 Mart 2025, Salı
Günümüzde insanlar, yapay zekâya çalıştığı kadar işin felsefesine de kafa yoruyorlar.

Zarif bir söz dizimi bir yana; güçlü bir dizi işleme kitaplığı sağlamak diğer yana. Veri merkezleri ve enerji yetersizliği ise yeni çözümler gerektiriyor. Veri bilimi ve makine öğrenimi söz konusu olduğunda en güçlü ve kullanışlı kitaplıklar isteniyor. Bu durum, dizilerin indeksleme ve dilimleme ile birlikte dizileri oluşturma ve manipüle etme işlevlerini gerektiriyor. Ayrıca benzersiz öğelerin nasıl bulunacağının veya tersine çevrileceğinin matematik ve istatistik açısından fonksiyonlarını anlatıyor.

Zihnî aktivitenin/işleme kitaplığının dile dönüşmesi Bediüzzaman’ın kendi tecrübeleri üzerinden sıkça bahsettiği bir durumdur.

Dil, mantıkla müşeyyeddir. Çünkü fikir ve hissiyâtın soyut hali zihinde dağınık ve her şeyin her şeyle ilişkili durabildiği keşmekeşi düzene koyacak bir doğru çözüm olarak şifrelemeye ihtiyaç duyar. Burada şifre olacak kelime, hem saçmadan azâde olmalı, hem manaları açmalı, hem de her keresinde aynı şekilde çalışabilmeli. Bunun matematiksel bir doğru işlemler silsilesi ile sürekli mümkün olması gerekir. Yani, anlamın evrenselliği, sürekliliği gerçekleşmiş olmalı ve bu sözün “bâkileşmesine” imkân verebilmelidir. Belâgatın doğru ve tekrarlanabilen şifreleri, yani tek kullanımlık ya da sadece söylenene mahsus değil, sürekli çalışan ve fakat herkes için mümkün bir açılıma hizmet etmesi gerekecektir. Bediüzzaman’ın mantığın buradaki evrensel olmayı mümkün kılan fonksiyonunu vurguladığı görülüyor ki, meselâ tarih de, doğru kaydı ancak mantığın mizanıyla tartılmakla doğrulanabilecektir.

Merhum Fuad Sezgin İslâm’ın ilk yüzyılını anlatırken şu tespiti yapıyordu: “Müslümanlarda müthiş bir okuma yazma aşkı başlıyor. Sonra İslâm dünyasının hudutlarını aşıyor insanlar. Bütün şartlar değişiyor. Ben şahsen 1. Yüzyılın sonuna doğru İslâm dünyasındaki okuyup yazan insanların sayısının bütün dünyadaki okuyup yazan insanların sayısından çok olduğuna inanıyorum. Bu dinden geliyor; ister inanalım ister inanmayalım. Bu realite!”.

Sezgin’in Bediüzzaman’ın tarihî tespitini pek çok belgelerle de ispat ettiği görülüyor: “Hem cahil, vahşî bir adam, bir gün sohbet-i Nebeviyeye mazhar olur; sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi, mütemeddin kavimlere muallim-i hakaik ve rehber-i kemalât olurdu.” (Sözler, s. 553.)

Bu tarihte eşine rastlanmayacak bir zihnî patlamayı gösteriyor. İşte gerçekten öze dönüş bu müthiş “durdurulamayan kafa”larla mümkün olabilir. Duruş değil hareket, “Bize yeter” değil “Bu daha başlangıç” ideal açlığı istiyor. Mevlâna’nın pergel misali gibi, sabit ucu bulduktan sonra diğer ucu dünyanın her bir noktasına, zihin uzayına, his ve duygu alemlerine açmaktan geçiyor. Bir ucu sabitlemeden açanlar, dağıtıp saçılıyor. Sabit uca iki kolu ile yapışanlar, yobazlaşıyor.

Öncelikle olabildiğince pergeli açıp alabildiğince büyük ve doğru bir kitaplık gerektiriyor. Sonra, işleme yetenekleri ortaya çıkıyor. En büyük bir aşama günümüzün en büyük eksikliği olarak kabul edilen “anlamlandırma”.

Bir şey hakkında çok şey bilmek, bazen doğru anlamaya engel olabilir. Mantık bilgilerin doğrulanması ve doğru ilişkilendirilmesi ve sıralanması için elzemdir. Çokluk-sayı ilişkisi gibi, anlam-kelime ilişkisi de birbirini doğurur; bir sürekli karşılıklılık gerekliliğini kurar. Sayılar ve kelimeler, rakamlar ve harflerle ifade edilebilir. Burada gerekli olan, bağlantıların doğru kurulabilmesi, sayılarla ifade edilenin doğru kelimelerle tam karşılığını da bulabilecek bir zihnî faaliyete müsaade edebilecek olmasıdır. Zihin inşası meselesi zihnin bu tür faaliyetlerinin sağlıklı bir kurgusunu sürekli işlemesine ait bir iştir. Yani, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki zihin inşası hikâyesinin Bediüzzaman’ın unsuru’l belagatındaki “efkâr ve hissiyatın mecra-ı tabiîsi” dediği nazm-ı maani silsilesi ile kurulacak yüksek yapıyla kıyası günümüzün de problemidir. Nitekim Tanpınar: “Mademki herkesin ayrı bir hakikati vardı. Ve (...) ne diye ben kendimi yoracaktım?”—Saatleri Ayarlama Enstitüsü, diyerek işten kurtulmaya çalışanlara atıf yapıyordu.

(Devam edecek)

Okunma Sayısı: 237
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı