TBMM’nin açılışının 105 yılı İstanbul’da yaşanan 6,2 şiddetindeki depremin gölgesinde kutlanırken, Meclis’teki konuşmalarda “Meclis’in yetkilerinin azalması” gündeme geldi.
24 Haziran 2018 tarihinde yürürlüğe giren Türk Tipi Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) ile Meclis’in etkinliğinin azaldığını herkes kabul ediyor.
Daha önce Meclis Eski Başkanı Mustafa Şentop, sistemin uygulanmaya başlandığı ilk yıllarda “içtüzükte Meclis’i daha etkin hâle getirecek düzenlemeler yapılması gerektiğini söylemişti. AKP’li bazı vekiller ise sistemin röntgen ve MR’sinin çekildiği ve gerekli revize işlemlerinin yapılacağını söyledi. Bu beyanatlar zaman zaman tekrarlansa da CHS’nin uygulanmaya başlandığı yıldan bu yana sistemi iyileştirici bir adım atılmadı. İlk yıllarda komisyonların kurulduğu söylendi ama oradan da bir çalışma kamuoyuna yansımadı. Erdoğan sistemin birinci yılı dolduğunda “Bundan sonraki süreçte nerelerde ne gibi aksamalar varsa bunlar da giderilerek yolumuza devam ederiz.” demişti ama aksamalar olduğu görülmesine rağmen bir düzenleme yapılmadı. Yapılması da pek mümkün görünmüyor. Zira sistem çıkış noktası itibariyle problemli ve “bazı aksayan yönleri”nin giderilmesi meseleyi halletmeyecek. İnsanlığın, her alanda ortak aklı öne çıkardığı bir zamanda yeni hükûmet sistemi tek adamı önceliyor, Meclis ise âdeta varlığını ismen sürdürüyor.
Yeni sistemde Meclis’in denetim yetkisi, bütçeyi veto etme hakkı, güvenoyu ve gensoru yetkisi yok. Meclis’in ülke siyasetindeki etkinliği çıkardığı kanunlar Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı kararnamelerle mukayese edilince daha net anlaşılıyor. Yani Meclis artık siyaset sahnesinde asıl oyuncu olmaktan çok bir figüran olarak var.
23 Nisan’daki meclis görüşmelerinde Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere 17 bakandan sadece Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile bir bakanın bulunması da bunun göstergesi.
Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Bülent Kaya’nın, “TBMM’nin bayramı, ama televizyonlar sayın Cumhurbaşkanı’nın burada değil dışarıda yaptığı bir konuşmayı canlı vermekle meşgul” diyerek serzenişte bulunduktan sonra “Meclis hükûmetinden, meclisin hükümetine gelmenin bir tezahürüdür bu” diyerek aynı noktaya işaret ediyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da konuşmasında, demokrasiden, haktan, hukuktan, adaletten, demokrasinin işlediği, yargının adil olabildiği, devlete ve kurumlara güvenin tam olduğu bir sistemde demokratik, güçlü, zengin ve adil bir Türkiye’nin güçlendirilmiş parlamenter sistem ile olabileceğini şu cümlelerle vurguladı: “Bugüne kadar türlü ambalajlarla pazarlanan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin bütün sırmaları dökülmüştür…”
Özetle, demokratik hukuk devletinin bütün kural ve kurallarıyla işleyeceği, istişarenin tam manasıyla uygulandığı, tek kişinin değil ortak aklın devrede olacağı bir sistemin tekrar tesis edilmesinin gerektiği ortada iken bu sistemde ısrarcı olunmasının sebebi anlaşılamıyor.
***
TAVİZ YOKSA, ADAY OLAMAZ!
Bunun için de anayasa değişikliğine ihtiyaç var.
Sistem kabul edildiği yıllarda sık sık Anayasa değişikliği gündeme geliyordu. Sonraki yıllarda ise AKP “Her an yapabiliriz” söylemleriyle bu gündemi tabanını bir arada tutabilmek için kullandı.
Ancak iktidar ve destekçileri anayasa değişikliğini gündeme getirirken sistem değişikliğini kast etmiyorlar. Uzunca bir süredir ise erken seçim gündemdeki yerini koruyor. Son olarak hükümet ortağı olduğu hâlde erken seçimin kapısını açan “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin erken seçimi zorlayacağı” konuşulmaya başlanınca aylardır tedavisi devam eden Bahçeli’nin, seçimin zamanında yapılacağını söylerken, “Bundan da asla taviz verilmeyecektir” ifadeleri de başka bir durumu ortaya çıkardı.
Eğer seçim zamanında yapılırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan bir daha aday olamıyor. Buna şimdiye kadar bir cevap da verilmiş değil.
Bu yöndeki tartışmaları “boş heves” ve “yaygara” olarak tanımlayan Bahçeli’nin önceki ifadeleri ortada iken nasıl bir gelişme yaşanacak merakla bekleniyor.
“Bir şey 40 gün konuşulursa o olurmuş” diyen atasözü bakalım gerçek olacak mı?