"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Güle güle Sabriye Abla…

Şükrü BULUT
13 Ocak 2025, Pazartesi
Biz, küçükleri güldürecek, yaşlılarımızı hüzünle ağlatacak garip bir tarihe sahip ülkenin çocuklarıyız.

Zamanın müfessirine ve elindeki nurlu tefsire karşı, devletin, zındıkanın yardımıyla yaptığı menfî propagandalarla polis ve diğer emniyet memurları öyle hassaslaştırılmış ki; “Said Nursî” ismini ağzına almış veya bir kitabını üzerinde taşımış kişi “Ağlayan Kayalar” semtinin denize nazır manzarasında, genç evli çifti ellerinde kitapla gören memurun halini tasvire hiç gerek var mı? Cürm-ü meşhud ile önce karakola ve sonra hapishaneye… Ve sonra da aylarca devam edecek mahkemelere…

Ve gazeteler, “Hanımına Nurculuk propagandası yapan mürteci, suç delilleriyle birlikte polisçe yakalandı” diye, Sabriye Ablamız ile merhum Mehmet Köse ağabeyimizin hikâyelerini manşetten vereceklerdi… Tıpkı, Besmele yazılı pankartı taşımaktan mahkûm olan Simavlı merhum Azmi Önal Ağabey gibi… O günlerde mazlumların sesi ve İslâm’ın müdafiî Avukat Bekir Berk, günümüz bakış açısının yalnızca güldüğü o dehşet verici hadiselerde, yurdun dört bir yanında maznunların yardımlarına koşuyor. Hükûmeti, emniyeti ve mahkemeleri; dışarıdaki efendilerinin yardımlarıyla şaşırtan komünistlerin ve masonların manevî baskılarıyla, maznunlar aylarca hapishanelerde sorgusuz-sualsiz kalıyor veya tahliye edildikleri halde mahkemeden mahkeme sürükleniyorlardı. Bekir Berk o günlerde, bu masumlara yeni bir yol göstermiş. Almanya’nın vasıflı/vasıfsız işçiye muhtaç olduğu günlerde, bu maznunları bir müddet için gurbete teşvik ediyordu. İşte Mehmet-Sabriye Köse’lerin hikâyesi de, yüzlerce diğer kader arkadaşları gibi, Risale-i Nur vesilesiyle gurbete açılmıştı.

Davaları uğruna gurbeti ihtiyar eden binlerce insanın arasında sabitkadem devam edebilenlerin sayısı ise, maalesef binlerce olmamış. Avrupa hayatı, elyurdu veya gurbetin sıkıntılarıyla onların birçokları dünyevîleşmişler. Mehmet ve Sabriye Köse’ler, sebat ve istikamet imtihanlarını, hayatşiken yüzlerce etaptan sonra, imtihan diyarından ücret diyarına hak kazananlardandı. Almanya’ya geldikleri günden, emanetlerini sahiplerine teslim ettikleri zamana kadar… Yüzlerce şahidin şehadetiyle, Kur’ân davasının sancağını hiç, ama hiç yere düşürmediler…

Mehmet Ağabeyin, gurbeti vatan eden sekiz sene önceki cenaze merasiminden daha kalabalık Sabriye Abla’mızın rıhleti, eksi üç derece karlı soğuklarda dualarla gerçekleştirilen merasimin sabırlı şahitleriyle onun da –inşaallah– imanla kabre ve âlem-i berzah’a geçtiğini gösteriyordu. Hafız Remzi Hoca’nın, zemherileri mevsim-i rebiîye döndüren yakıcı sesi ve merhumenin vedasındaki dualar, Almanya’nın artık Müslümanlara vatan olduğunu da göstermiş oldu.

“Nev-i şahsına münhasır” tabirini duymuşsunuzdur. İşte Sabriye Abla… Torosların Yörük kızı, peş peşe dünyaya gelmiş bebelerine rağmen, evini tam manasıyla hususî bir medrese yapmış. Ayakları bu gurbete düşüp de, Sabriye Abla’nın sofrasından lokma almamış çok az Kur’ân talebesi vardır. Fakat o, eşinin arkasındaki dayanak olarak hizmetlerin inşasında, inkişafında ve tedbirinde de bir vazife ifa etti. Alpler’e yaslanmış çok şirin bir Bavyera köyündeki okuma ve tefekkür programında, en fazla kitap okuyanımız olarak seçilmişti. Oradaki ağabeylerden Nur hizmetinin temel prensiplerini öğrenmeye gayreti ise, onun farklı olduğunu gösteriyordu.

Avrupa’daki Nur hizmetlerinin bu çok önemli ve küçük kıtaya kök salışları, Nur talebelerinin çocuklarının yüzde doksan sekizinin kimlik olarak Nur davasını benimsemeleri, dinî ve millî hayatlarımızın aile ocağından itibaren inşa edilmesi, Anadolu misafirperverliğinin ve yardımlaşmasının buradaki ailelerde, tıpkı ülkemizdeki kasabalardaki/köylerdeki gibi hayatlara dahil olması, yukarıda misyonlarını azıcık tasvire çalıştığımız Sabriye Ablamız gibi muhterem annelerimizin ve ablalarımızın cemaat içindeki büyük gayretlerindendir. Buradaki kahraman kadınlarımızın özenilesi büyük fedakârlıklarıyla ve gayretleriyle burada ne bayrak düşer, ne sancak kaybolur ve ne de misyon unutulur…

Mehmet Köse ağabeyin Avrupa gurbetini istemesiyle birlikte, Augsburg/Lechhausen kabristanındaki Müslüman kabirleri sekiz sene içinde, yüz yıllık diğer mevtaların kabirlerinin sayılarını geçmek üzere… Mağrip’ten Kapstadt’a, Türkistan’dan Bosna ve Üsküp’e…

Avrupa için, “Gurbet garibe mekân olur amma vatan olmaz” diyen şair dirilseydi, mutlaka şiirinin sözlerini değiştirecekti… Bir gün yolunuz düşerse Bayern’e, gurbeti vatan edinenleri ziyareti tavsiye ederiz…

Okunma Sayısı: 475
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı