Zamanın henüz bize tam tefsir etmediği hadiseleri önceden bilip yazmanın sıkıntısını biliyorsunuz.
Peşinen bedelleri, suçlamaları, gıybetleri ve istihzaları kabul etmeden yazamazsınız… Şimdi de öyle oldu. Sosyal Marksistlerin liberallik veya demokratlık perdesi altında küçük kıtada, dozajı ayarlanmış uyuşturucuyu, toplumların idarecilerine ve temsilcilerine vermeleriyle birlikte başlayan hipnoz sürecinin sonuna yaklaşırken (bu süreç elli seneyi geçiyor), alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyenlerin çıkardıkları gürültülerle uyanıyoruz. Şahs-ı manevîlerle temsilcileri arasındaki zıddiyet, çoğu zaman zihnî aldanmaları da beraberinde getiriyor.
AB, NATO, BM, WHO ve daha birçok kıtalararası demokratik yapıların aslî manalarına ters şekilde gelişen hadiseler, zihinleri ister istemez çatallaştırıyor. Yanılmalara; başta tembelliğimizin, cehaletimizin, dünya hırslarımızın veya safderunluğumuzun sebep olduğunu da söyleyelim. Kuruluş gayesi ve tüzüğü demokrasiyi, barışı, insanî değerleri ve fıtratı anlatan Avrupa Birliği’ne, demokrasi düşmanlarıyla fıtrat düşmanlarının dost görünümüyle musallat olacaklarını nazara almayanlar, “Hz. Mesih’in barış projesini müdafaa ediyorum” diyerek düşmanları için çalıştıklarının farkına varamazlar. Birbirine benzeyen ağaçları meyveleri üzerinden tefrik ettiğimiz gibi; Avrupa demokrasilerini itibarsızlaştırarak çürütmek, birliği dağıtmak ve bu ülkelerin ekonomisini çökertmek üzere bu AB’ye musallat olanları da; meyveleri hükmündeki sıfatlarından ve icraatlarından bilmemiz gerekiyordu.
Pazar ekonomisi...
Hürriyetin istismarı...
Toplumun bireye feda edilmesi...
Ailenin ve ahlâkın Sodomîliğe peşkeş çekilmesi...
Ferdin mülkiyet hakkı, mahrem hayatı ve kimliğinin; hırsları ve arzuları karşılığında demokrasi düşmanlarınca ele geçirilmesi.
Geleneğin, düzenin, adalet ve millî devletin itibarsızlaştırılarak devre dışı bırakılması…
Avrupa sermayesinin global banka ve fonlara yönlendirilerek, devlet kasalarının boşaltılması.
Sosyal devletin, özelleştirme ve serbest pazar hikâyeleriyle çökertilmesi… Ve daha onlarca icraatıyla AB’nin son elli senesindeki politikacılarını değerlendirdiğinizde; kimlerin vatan, millet ve demokrasi karşıtı olduklarını anlayabiliyorsunuz. Türkiye’de Turgut Özal ve AKP, İngiltere’de Margaret Thatcher ve Blair, Almanya’da Helmut Kohl, Angela Merkel ve von der Leyen, Fransa’da Macron ve selefleri (Mitterand dahil), Hollanda’da Rutte, Danimarka’da Rasmussen… Ve yine daha onlarca liderin icraatlarını incelediğinizde, özde milletlerine ihanet ettiklerine şahit oluyorsunuz.
Bu ihaneti çok farklı istatistikî tablolarla anlayabilirsiniz. Meselâ 1980 Almanyası ile günümüz Almanya’sının hayat şartlarını, eğitim sistemini, sağlık sistemini, sosyal devlet yapısını, ekonomisini karşılaştırıp; Mark’taki/Euro’daki değer kaybını, üretimdeki dehşetli düşüşlerini ve halkın süratli fukaralaşmasını da bu tablolara ekleyebilirsiniz.
“İhanet” dememizin sebebi, bütün bu sosyal cinayetlerin DAVOS koordinasyonunda planlı-projeli olarak yapıldığının, yeni ABD hükümetince ve bazı AB’li düşünürlerce, delilleriyle, ilmî olarak ortaya konulmasıdır. Küresel Sosyal Marksistlerin global devletlerini ilân etmelerine beş kala, kader bu hırsız bozguncuları iş başında yakaladı. Çoğunun tıpkı Nicolas Sarkozy gibi mahkûm edilerek ev hapislerine alınması gerekirken, yavuz hırsızlar gibi ABD ile tartışmaya girmeleri, kaderin bir başka garip cilvesi…
Münafık Marksistlerin, kendilerini demokrat, Trump’ı ise diktatör göstermelerine ne dersiniz? Ukrayna’da öldürdükleri bir buçuk milyon Hıristiyan’ı ve Filistin’de şehit ettikleri altmış bin masumu görmezden gelerek, kontrollerindeki dev sermaye ile, medyalarında Trump ile Putin’i dünya kamuoylarına saldırgan gibi göstermeye çalışmaları ise, dehşetli bir hipnozun eseri…
Trump’ın veya ABD’nin yeni hükümeti başarabilirse, dünyamızdaki dehşetli soyguna, hırsızlığa, bozgunculuğa, ahlâksızlığa ve hunharlığa dur diyebilecek. Ve başta ABD ile AB olmak üzere dünyanın önemli devletleri, fıtrî seyirlerine dönecekler. ABD’den Londra’ya kaçan Neoliberaller (Küresel Sosyal Marksistler) İngiltere-Çin ekseninde toparlanmaya çalışsalar da, onların, altında her türlü cinayeti ve fırıldağı hazırladıkları siyah örtülerini, okyanus ötesinden gelen fırtına savurmuş görünüyor. İşte bu fırtınanın gürültüsüyle AB halkları uyanmaya başladılar. Ve DAVOS bağlantılı birçok yapay lider de, efendileri Schwab gibi sırra kadem bastı.
Kartondan devleştirdikleri zavallı Çin ile ABD ve AB demokrasileri karşısında durulamayacağını anlayan bazı siyasetçiler ise, musâlaha için zeytin dalı uzatmaya başladılar. Uzlaşma isteseler de kader hükmünü icra edecektir. Elli senelik cinayetlerin ve hırsızlıkların bedelini mutlaka ödetecektir. Artık Merkel gibi “uslu politikacı” rolü de onları “demokrasi çöplüğü”ne atılmaktan kurtaramayacaktır, kanaatindeyiz.