Bu yazımızda, köşe yazarlarımıza, gazetemizin mutfağında çalışan ağabeylerimize ve diğer ilgili kardeşlerimize; siz kıymetli okuyucularımızın yorumlarından daha fazla istifadeleri için, müşahhas bir yorum üzerinden bazı noktaları izah etmeye çalışacağız.
Bir önceki yazımıza (İmamoğlu-AKP Tiyatrosuna Hoş Geldiniz) yorumunu gönderen Mustafa Sarıoğlu isimli (inşaallah rumuz değildir) okuyucumuzun yazı hakkındaki düşüncesini paylaşarak devam edelim:
“Yazının dili çok süslü, iddiaları çok büyük. Her şey bir ‘üst akıl’a bağlanmış, bu da işin kolaycılığı gibi. ‘Küreselciler’ dediği kim belli değil; neocon mu, neoliberal mi, sosyal marksist mi, belli değil. Sanki ideolojileri mikserde karıştırıp ‘komplo smoothie’ yapmış! Soğuk Savaş’tan bir tutam, Davos’tan bir dilim, biraz da Londra sosu... Üstüne de ‘millet uyansın’ süsü serpip servis etmişler. Afiyetle panik oluruz! Bir yandan AKP’yi yeriyor, bir yandan CHP’yi de ‘tiyatro oyuncusu’ ilân ediyor. O zaman sormak lâzım: Bu kadar çok kişiyi “kukla” ilân ediyorsan, “biz” dediğin kim? Millet mi, sen mi, kim yani? Her şey bir komplo, herkes kukla, ama 2025 ‘diriliş yılı’ olacakmış. Neye dayanarak? Bilinmez. Hiçbir somut gelişme, veri, umut veren kıpırtı yok, ama ‘Bu yıl her şey değişecek’ diyor. Sebep? Komplo teorisiyle umut aşılamak da yeni moda olmuş: ‘Her yer karanlık, ama birazdan güneş doğacak, çünkü öyle hissediyorum.’”
Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, “üslûb-u beyan aynıyla insan” kaidesince üslupları (ahlâkî olduktan sonra) eleştirmiyoruz. Fakat yazılara yapılan yorumların, ilgili makaleye ve yazarına mutlaka katkı sağlamasını bekliyoruz. Tashih, te’kid, tasdik ve tekmil ile şahs-ı manevîye yardımcı yorumlar için bütün okuyucularımız dua ediyorlar.
Yeni Asya’daki makalelere yorum yazmanın sıradan bir iş olmadığını da daha önce söylemiştik. Bu gazetenin; Bediüzzaman Hazretlerinin, zamanımızın dinsizliğine ve ahlâksızlığına karşı telif ettiği Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’un hayata aktarılma misyonunu yüklendiğini, yazıların umumiyetle “Risalelerin şerhi” manasını taşıdığını, gazete camiası olarak mümkün olduğunca popülizmden, magazinsellikten, malâyanî şeylerden ve millî birlik-beraberliği incitmekten uzak olduğunu okuyucularımız iyi biliyorlar. Okuyucularımız, değerlendirmelerinde de ekseriyetle Risalelerdeki düsturları nazara alırlar. Elbette gazetemiz umuma da hitap ediyor. Gazetemizin daimî okuyucusu olmayanların; eksik bilgilerden, yanlış tanımlardan veya mahalle kültüründen kaynaklanan telâkkilerle yorum yazmaları, onları sıkıntıya sokuyor. Hele bir de üslubunda nezaheti, nezaketi ve saygıyı esas almamışlarsa, çok değerli ve muhterem yorumcuların yanında onların yorumlarının çirkin kalacağını sizler de görüyorsunuz.
Yukardaki yorumdan anlıyoruz ki, Mustafa Sarıoğlu isimli veya rumuzlu yorumcumuz gazetemizin daimî okuyucusu değil. Zira avamî olarak; Neoliberal, Neocon, Sosyal Marksizm, Küreselcilik, Londra’nın bu mücadeledeki vazifesi, Davos, üst akıl ve diğer kavramları Yeni Asya’dan hiç takip etmemiş. Yeni Asya’nın neşrettiği “Neoliberaller,” “Doların Efendileri” ve “Hangi Avrupa” gibi kitaplardan da haberi yok. Kaldı ki, internetteki sıradan bir arama motoruna da sormamış. Fakat yorumundaki bilgiçlik ifadeleriyle, hem Yeni Asya’yı ve hem de yazarını rencide edecek bir hâl sergiliyor.
Hürriyet bir nimettir. Yerinde kullanılmadığında nikmet olur. Gazetemizin, yazar ve okuyucularından manen fayda sağlayacağını düşünerek verdiği “yorum” hürriyetini doğru kullanmayanlar hem gazeteciliğin, hem yazıların, hem de diğer okuyucuların haklarına girerek “kul hakkına” girdiklerini belki de bilmiyorlar.
Yeni Asya’nın bir düsturu da toptancılıktan kaçınmaktır. Yorumcumuz “CHP’deki Neoliberal yandaşlar” ibaresini atlayınca, bizi toptancı zannetmiş. İktidar ve muhalefet tiyatro yapıyorsa, millet kimdir, yaklaşımı bu hatadan kaynaklanıyor. Ve en önemlisi bu tiyatronun 12 Eylül sürecini devam ettirmeye matuf olduğu ifademizi de atlamış. “Yeni Asya’nın okuyucusu aynı zamanda yazarıdır” realitesini tam elli altı senedir yaşadığımızdan, her bir yorumcumuza yazarlarımız gibi muamele yapıyoruz, kanaatindeyiz. Yeni Asya’nın bir mektep ve medrese olduğunu, Said Nursî’nin Medresetüzzehra’sının günlük bir bülteni gibi olduğunu, yeryüzünü bir dershaneye çevirmeye çalıştığını da zaman zaman söylüyoruz. Çok kıymetli okuyucularımızın hassasiyetlerimizi nazara aldıklarını görüyoruz. Rabbimiz basiretimizi, ferasetimizi ve nazarımızı; kendisinden razı olduğu kullarınki gibi terbiye etsin, diyerek bu yazımızı da noktalıyoruz.