Dikkat ederseniz “Trump” demiyoruz veya cümleye “Putin” diye başlamıyoruz.
Zaman cemaatler ve şahs-ı manevîler zamanı… Donald Trump’ın çevresinde, yüze yakın başka Trumpları ve dünya siyaset mahfillerinde ABD adına konuşan bilgeleri gördüğümüzde, meselenin Trumplar ile sınırlı olmadığını anlıyoruz. Putin için de… Rusya başkanına yardımcı ve dünya siyaseti arenasında koşuşturanlara şahit olduğumuzda, kişileri bırakıp şahs-ı manevîleri konuşuyoruz.
Üstad’ın “Avrupa ikidir...” tabirindeki hakikatin izdüşümü olan, ABD’nin iki kimliğinden bahsetmiştik. Semavî dinlere düşman, fıtrata müdahaleci, temel insanî değerleri kabul etmeyen ve istibdat ile bütün dünyaya hâkim olmak isteyen menfi “İkinci Avrupa” ile aynı çizgideki Joe Biden’ın Amerika’sı ile günümüz ABD hükümeti arasındaki farkı sizler daha güzel görüyorsunuz.
“İkinci Avrupa”nın son elli senede gizlice inşa ettiği dünyayı, Kasım 2024’teki seçimi kazanan ABD hükümetinin; tetiklediği depremiyle nasıl hırpaladığını görüyoruz. Bediüzzaman’ın Avrupa telâkkisini Risale-i Nur’dan okuyanlar, Trump’ın öncülük ettiği bu yeni hükümetin beyanlarına ve icraatlarına şaşırmadıkları gibi, yapılanları da gayet müsbet karşılıyorlar. Bazı okuyucularımızın ABD ve AB’nin siyasî tarihçelerini bilmemelerini makul karşılıyoruz, ama bu durum; bizdeki “siyasetli dinî cemaatler”in peşlerine düştükleri bazı global aktörlerin sebep oldukları hataları da hoş karşılayacağımız manasına gelmiyor.
Siyasal İslâmcıların İran’daki Humeynî devrimini, İngiltere’nin kanatları altında siyasî arenalara çıkan bazı İhvan’cıları, Suudi ve Körfez kökenli neo-selefîleri, Güney Asya’daki bazı siyasetçi cemaatlerin devrimci eylemlerini makul bulduğumuz takdirde, zamanımızın Kur’ân’ın mesajını Risale-i Nur tefsiriyle ışıklandıran Said Nursî’ye muhalefet etmiş oluruz. Söylediklerimizi isnat edeceğimiz temel paradigmaları, Nurları dikkatlice okuyan okuyucularımız bilirler. Hem Asr-ı Saadet modeliyle, hem de zamanımızdaki doğru demokrasi prensipleriyle tenakuz teşkil eden siyasetli cemaatlerin/hareketlerin yanlışlarını; onlarla din kardeşiyiz diye kabul edecek değiliz.
Biraz daha müşahhaslaştıralım konuyu. Hem Siyasal Şia’nın, hem de bir kısım Haricîlerin ve onlara yakın siyasî İhvan’ın dillerinden düşürmedikleri Mescid-i Aksa ve Filistin meselesinde onlarla aynı çizgide olmadığımız gibi, kurulu devletlere silâhlı devrimcilikle isyan etmenin (onlar “cihad” diyorlar) de doğru olmadığına inanıyoruz. Kur’ân’ın âhirzaman şartlarına göre tefsirini yok sayarak, geçmişteki emperyalist Hıristiyan Avrupa ve İslâm düşmanı Rusya ile mücadele metotlarında değişikliğe gitmeyen bir kısım siyasallaşmış dindarlarımızın yanlış icraatlarıyla; dünyanın birçok coğrafyasındaki Müslümanlara ve Müslümanlığa zarar veren hadiselerin doğru tahlilleriyle isbat edebiliriz. (Myanmar Müslümanları gibi) Zamanın ruhuna aykırı ve müfrit olan bu hareket ve yorumlar; son kırk-elli sene zarfında ümmete büyük sıkıntılar yaşattı.
İşte ikiye bölünen Pakistan… İşte İslâm ülkelerini karşısına alan İran… İşte Arap Baharı çerçevesinde kullanılan terör grupları ve bilhassa Suudî kökenli insanlar… Zarar yalnızca dışarıda değil... Ülkemizde hile ve nifak ile birbirlerine düşürülen cemaatler, Kürt meselesi ve en büyük cinayeti hâlâ devam etmekte olan 12 Eylül rejimi… Konumuz harice baktığından, dini ve mukaddesatı siyasetlerine alet ederek Kur’ân ve Sünnet’i itibarsızlaştıranları, inşallah bir başka yazıda ele alalım.
Trump, tıpkı selefleri Andew Jackson ve H. Truman gibi, demokrasiye düşman hareketlerle mücadeleyi esas almış. Bankalar aracılığıyla, ekonomiye ve hürriyetlere musallat Küreselcilerle açıktan savaşıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının finansörlerini tehdit etmekle, Üçüncü Dünya Savaşı’nı durdurmak istiyor. Davos marifetiyle Avrupa’da koordine olan Neoconlarla Neoliberallerin ittifakını parçalayarak, ABD zenginlerinin biatını alıyor. İkinci Dünya Savaşı neticesinde ortaya çıkan “Hür Dünya”yı, gizli komünizmden kurtarmak için alışılmadık metotlar kullanıyor. Ona göre; Yeni Liberaller ve Yeni Muhafazakârlar, dünün komünistlerinin forma değiştirmiş hâlleridir. Trump’ın hedefi, Küreselci işgale karşı millî devletleri ve onların paktlarını (AB, NATO, vb.) turuncu dalgaların hipnozundan kurtarmak ve doğru demokrasiyi yeniden inşa etmek…
Durum böyle olunca; 12 Eylül mahsulü ANAP ve AKP’nin kırk dört senelik projeleri de; neocon-neoliberal ittifakıyla savaşa giren Yeni ABD’nin hedefine girmiş oldu. Vitrinde dinî telkinlerle bizi hipnoz edenlerin politikalarının yanlış olduğunu, bizim yerimize bundan böyle Amerika söyleyecek. Bir müddet sonra da AB… İhtilâl öncesindeki istikametli politikalara (DP ve AP politikaları) ABD’nin yardımıyla geçeceğiz. İran Şiası’nın, bir kısım ihtilâlci İhvan’ın, Hint Cemaat-i İslâmîsi’nin İngiltere himayesindeki silâhlı ve devrimci politikaları da, “Birinci Avrupa”nın hedefine girmiş oldu. AKP’nin elinde patlayan RABİA, ÖSO, Ahrarü’ş-Şam gibi politikalar inşallah son bulacak..