Haksızlıklara, hukuksuzluklara, keyfîliklere karşı tepkisiz, sessiz olup seyirci kalıyorsanız…
Feryatlara gözlerinizi, kulaklarınızı kapatıyorsanız…
Yapılan haksızlıklara taraftar oluyorsanız…
Kısacası “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” İfadesinde kendini bulmuş, dünya yansa umurunda olmayan, “nemelazımcılık” gibi bir huyunuz varsa…
Hiç korkmayın, bu dünyada hiç kimse size dokunmaz, hiç kimse sizi rahatsız edecek herhangi bir harekette bulunmaz. Kusura bakmayın, siz bu hâlinizle “gelene ağam, gidene paşam” diyen bir kişi olursunuz artık.
Ama haksızlığa, hakarete, zulme maruz kalan düşmanınız da olsa, yapılan zulümlerden üzüntü duyup, sessiz kalmayıp, masumların imdadına koşuyorsanız…
Zulmü yapan zalim en yakın akrabanız veya sevdiğiniz bir dostunuz da olsa, “Zulme rıza zulümdür” kuralını hatırlıyor ve gereğini yapıyorsanız…
Keyfîliği, hukuksuzluğu, zulmü yapanlar; dünyevi makam-mevkileri işgal eden kişiler de olsalar, yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çıkıp, itiraz edebiliyorsanız…
Kısaca her hâlükârda, her şart altında, “Hakkın hatırı âlîdir; hiçbir hatıra feda edilmez.” hakikati mucibince mertçe duruşunuzu ve tavrınızı gösterebiliyorsanız…
İşte böyle herkese nasip olmayan şahane, harika meziyetlere sahip iseniz, her türlü saldırıya hazır olmanız lazım. En ağır tazyikleri, baskıları göze almanız lazım. Ama emin olun dünyanız ağlasa da inşaallah ahiretiniz gülecektir.
Peki Üstad Bediüzzaman’ın suçu ne idi ki her türlü baskıya maruz kaldı? Hangi affedilmez suçları işledi ki zalimler dünyayı ona zindana çevirdiler?
O, üstlendiği ulvî davasına mani olmaya çalışan bütün ifsat komitelerine taviz vermeden yoluna devam ettiği için; o, “Zalimler için yaşasın Cehennem!” diye haykırdığı için; o, “Şeriat’ın bir tek hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım.” dediği için; o, “Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse hakikat-i Kur'âniye’ye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve Nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.” diyerek meydan okuduğu için; zındıka komitelerinin hedefi oldu. Münâfıkların iftiralarına ve karalamalarına maruz kaldı. Müstebitlerin, zalimlerin acımasız saldırılarına maruz kaldı. Üstlendiği iman-Kur’ân davası uğruna bütün ömrü sürgünlerde, zindanlarda geçti.
İşte Yeni Asya da; Bediüzzaman’dan örnek alarak, elinden geldiği kadar, gücünün yettiği kadar, sesinin çıktığı kadar; işlenen, hâlen işlenmekte olan haksızlıklara/ hukuksuzluklara karşı, keyfî uygulamalara karşı seyirci kalmayıp, itiraz ettiği için, hak-hukuk tanımayan mihrakların saldırılarına hep maruz kaldı, hâlen de maruz kalmaya devam ediyor.