Üstad Bediüzzaman’ın etrafında pervane olup, onunla beraber hizmet-i Kur’âniye’de bulunan ve “saff-ı evvel” dediğimiz ağabeylerin o ağır şartlarda, ağır bedeller ödeyerek yaptıkları hizmetler her türlü takdire şayandır.
Her birisi farklı çevrelerden gelen, değişik mizaçlara ve meşreplere sahip olan bu Nur hâdimlerine Üstad Bediüzzaman’ın; gösterdiği müsamaha, hoşgörü ve müspet yaklaşımlar ile, hiçbirisini kırmadan, incitmeden hepsini müşterek havz-ı kebir içinde hizmette teksif edebilme hünerini gösterdiğini görüyoruz.
Üstad Bediüzzaman’ın; “aziz”, “sıddık”, “fedakâr”, “sebatkâr”, “muhlis” sıfatlarıyla “kardeşlerim” diyerek; takdir ve teşvik ederek değer verdiği bu mümtaz ağabeyler de, Üstad’ın bu takdirlerine ve övgülerine lâyık olabilmek için, canlarını ve mallarını ortaya koyarak, bütün himmetleri ve gayretleriyle hizmetten hizmete koştular.
Bu meyanda, Nurlar’la hizmetten başka bir gayeleri olmayan bu fedakâr hâdimlerin de, beşer olmaları hasebiyle, bazı hataları ve kusurları olması mümkündür.
Farkına varmadan bu çeşit yanlışlarda bulunan talebelerine, Üstad; her zaman olduğu gibi yine kırmadan, incitmeden, ikazlarda ve tavsiyelerde bulunurdu.
Mesela bazı hâdimlerin Hüsrev abiye yönelik olarak bazı tenkitlerine ve sitemlerine vâkıf olan Üstad Bediüzzaman’ın: “[...] Hüsrev’in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir[...]”1 şeklindeki dikkat çekici ifadelerinden, hâdimler olarak hepimizin alacağı dersler olmalı.
Yine Üstad’ın başka talebeleri için de benzer şeklindeki ifadeleri de, birlikte hizmette bulunduğumuz kardeşlerimize karşı takınmamız gereken tavırlar bakımından mutlaka göz önünde bulundurmamız elzem olan ifadelerdir.
Bu meyanda, hâdimler olarak, Üstad Bediüzzaman’ın; “Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin, rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez..”2 ve “[...] az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız.”3 ve “... çok sıkı tutmayınız.” gibi tavsiyeleri ışığında birbirimize muamelelerde bulunmakla mükellefiz.
Hâdimler olarak Üstad Bediüzzaman’ın bu yol gösterici tavsiyelerini ve ikazlarını dikkate almayıp, aynı kudsî davaya baş koyan kardeşlerimizin, ağabeylerimizin, bilerek veya bilmeyerek işledikleri bazı bazı hatalarından, kusurlarından dolayı kırıcı tenkitlerde bulunmak hiçbir şakirdin tevessül edeceği bir durum değildir ve olmamalıdır. Samimi davanış, ihlâs düsturlarının da gereğidir.
Dipnotlar:
1- Şualar, s. 543.
2- Mektubat, s. 67.
3- Kastamonu Lâhikası, s. 258.
4- Age., s. 243.