“Din kolaylıktır” diye, adam hemen hemen bütün vakit namazlarını vaktin sonunda acele ile kılıyor. Namaz sonlarındaki dualarını ve evradlarını yerine getirmeyi gereksiz görüyor.
“Din kolaylıktır” diye, seferîlikte namazın kılınmayacağını, kazaya bırakılabileceğini, bunun için yolculukta namaz, abdest için bir sürü zahmete katlanmanın gereksiz olduğunu iddia ediyor.
“Din kolaylıktır” diye, gusül alırken ağza ve burna suyu çekmenin farz olmadığını söylüyor.
“Din kolaylıktır” diye, bütün gecelerin mübarek olduğunu, dolayısıyla leyle-i Kadir, leyle-i Berat gibi gecelerin daha mübarek olmadığını iddia ediyor.
“Hadis rivayetlerinde neden Hz. Ebubekir’in (ra), Hz. Ömer’in (ra) isimlerinden ziyade Ebu Hureyre’nin ismi geçiyor?” sualine de hocamız(!), “Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadislerin çoğu mevzu idi.” diye cevap veriyor!
Bu ve benzeri görüş ve anlayışlara sahip bir hoca(!), âdeta bir müçtehid edasıyla “Günümüzde içtihad yapılmasının şart olduğunu” söylüyor.
Bu anlayıştaki hocalar hızını almayıp, İmam-ı Rabbanî’nin, İmam-ı Gazalî’nin, Şah-ı Geylanî’nin, hatalı işler yaptıklarını [haşa], bunun için onları çok da fazla dikkate almanın yanlış olduğunu, kendinden emin bir şekilde iddia ediyor.
Hiçbir delil ve kaynak göstermeden konuşan bu gibi hocalara, “Bu yanlış düşüncelerinle, her biri zamanlarının büyük kutupları, birer müçtehitleri olan bu din büyüklerine niçin dil uzatıyorsun!” demek gerekirken, Üstad Bediüzzaman’ın, müspet hareket prensipleri çerçevesinde, hocalarla münakaşa etmememiz gerektiği şeklindeki tavsiyelerini dikkate alarak; zararlı itirazlara ve münakaşalara meydan vermemek için sabretmek zorunda kalıyoruz.
Üstad Bediüzzaman’a da, zaman zaman böyle enaniyetli hocalardan mesnetsiz itirazların yapıldığını biliyoruz. Her defasında; bunları fazla tahrik etmeden, makul cevaplar vermekle beraber, bazı zındıka komitelerinin oyunlarına fırsat vermemek için ‘tartışma’nın büyümesine mani olduğunu da hatırlamak lazım.