Dünyada yönetim biçimiyle İslâm’a en yakın, en uygun olarak öne çıkan ülkelerin sıralaması şöyle: 1. Danimarka, 2. İrlanda ,3. Hollanda, 4. İsveç, 5. İzlanda, 6. İsviçre, 7. Norveç, 8. Finlandiya, 9. Yeni Zelanda, 10. Almanya.
Bu on ülkenin tamamı Avrupa ülkeleri. İnanmak istemesek de maalesef bu tablodaki sıralama acı da olsa gerçek. İçimizde hâlen bazıları, “Öyle şey mi olur biz Müslüman ülkeyiz…” diyerek çıkan sonuca inanmasalar da, ne yazık ki durum göründüğü gibi. Keşke yukarıdaki tablo yanlış olsa.
Gayr-i Müslimlerin elbette hepsi değil; Üstad Bediüzzaman’ın işaret ettiği “Birinci Avrupa” bakış açısını daha yoğunlukla benimseyen ülkeler, İslâm adına olmasa da, yönetim biçimi olarak şûrâyı esas alıyorlar. Parlamentodan çıkan hükümet de bütün vatandaşlarına adalet ile muamele etmek suretiyle ülkesinde gerçek manada birlik-beraberliği temin ediyor.
Bu ülkelerin hiçbirisinde, bizdeki gibi; her keyfîliğe açık tek adam rejimi yoktur. Bu ülkelerin herhangi birinde, milletin reyleriyle başa gelen iktidarlara verilen askerî muhtıralar veya doğrudan yapılan askerî darbeler duyduk mu?
Yine mezkur ülkelerin insanlarının çoğunun, yine Müslümanlığın gereği olarak değil; farkında olmadan İslâm’ın emrettiği, tavsiye ettiği kurallara ve usullere yakın hareket ettiklerini görüyoruz. Mesela buralardaki insanların çoğunun, birbirlerine karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde ile hareket ettiklerini, kul hakkına riayet ettiklerini, yalana, aldatmaya tevessül etmediklerini görüyoruz.
Görüyoruz ki onlardaki nazara verdiğimiz böyle huyların, hasletlerin hepsi olmasa da birçoğu dinimizin emrettiği, tavsiye ettiği hâl ve davranışlardır. Üstad Bediüzzaman’ın:
“Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vacip iken haricen her dem vaki, sabit değildir.
Öyle de her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş'et etmek yine lâzım değildir.” tespitlerini teyit ediyor yaşananlar. Yine merhum M. Akif’in gayr-i Müslimlerle alâkalı olarak: “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işlerimiz gibi” tespiti de, “Birinci Avrupa” zihniyetinin ağırlıklı olduğu ülkelerinin durumunu yansıtan ifadeler olsa gerek.
Öncelikle Türkiye’nin de dahil olduğu İslâm coğrafyasındaki ülkelerindeki yönetim biçimlerine baktığımızda; tam adaletle eşit bir şekilde vatandaşa muamele ettikleri söylenebilir mi?
Demokrasinin olmadığı, hak, hukuk ve adaletin işlemediği, tek adam rejimlerinin yürürlükte olduğu bu gibi ülkelerin adlarının “İslâm ülkesi” olması bir şey ifade eder mi?
Adaletin rafa kaldırıldığı, hak-hukukların çiğnendiği, otoritenin hükümferma olduğu ülkelerde istibdatlar, zorbalıklar, tahakkümler devreye girer. Bunun sonucunda birçok haksızlık mağduriyet, suiistimal meydana gelir, birlik-beraberliğin yerine kutuplaşmalar, karşılıklı çekişmeler olur.
Adına “İslâm ülkeleri” denilen ama maalesef İslâmî değerlerin geçerli olmadığı bu ülkelerin, neden dünyanın en çatışmalı, en sıkıntılı, en fakir, en yoksul ülkeleri olduğunu “İslâmîlik Endeksi”ne bakarak daha iyi anlamış oluyoruz.