Kader Risalesi’nin tarihçesini, mücerred 26. Söz’de aramak yerine, İslâm tarihindeki kaderî tartışmalarda aranmalıdır, diyerek, asırlardır süren tartışmalara artık tatmin edici bir izahı olmalı, ihtiyacında aramak gerekir. Kader ve cüz-i ihtiyârî konulu yüzlerce ayet ve hadislerden süzülmüş ama içinde mazinin bilgilerini de ihtiva eden bir iman hakikatini işleyen eser olarak ortaya konulmuşluğundaki ince sırda aranmalıdır. Denilebilir ki Bediüzzaman, Kader Risalesi’yle kadere imanda, tecdid yapmıştır ve bunun muhtevasını açıklamak da ehl-i kelâma aittir. İşte bu manada kadere iman konusundaki bulanıklığın giderilmesindeki ihtiyaçta Kader Risalesi’nin tarihçesini aramak elzemdir.
Eski Said döneminde felsefe ve mantık ilmine dair eserleri okuduğu bilinir. Bediüzzaman’ın Kader Risalesi’ne felsefe kapısından değil, Kur’ân kapısından girdiğini bilerek, Kader Risalesi’nin telif sebebini aramak gerekir. Diğer taraftan Kader Risalesi’nin telif öncesi dönemi ve muhterem müellifi, telife sevk eden hâlet-i ruhiyeyi araştırmak, bilmek gerek ki, bu eser; enfüsî âleminde şu duygu ve düşüncesine, afakî âleminde de şu şu sebep ve hâdise etkili olmuştur, diyelim.

Risale-i Nur’un telif edilmemesi için bütün sebepler hazırlanmış, her nev’i mâniler mevcud iken bunlara rağmen Nur Külliyatı telif edilmişse bu manada İlâhî ihsan elbette âşikârdır. 1927-1934 yılları arasında Barla’da Türkçe olarak telif edilen eserlerin arasında yer alan Kader Risalesi’nin, yazılış zaman ve zeminiyle müellifinin dâhilî/haricî şart ve imkânları göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekir.
Çok hareketli geçen Eski Said’in hayatının ardından başlayan uzun sürgün döneminin hemen önünde, dağ başında, ücra bir köşede, halkla irtibatı sınırlandırılmış, âdeta kaderî bir durağanlığın, gözaltında geçen hayatı ve muhtevasının, Kader Risalesi’nin telifiyle bir alâkası olmalı. O yılların Türkiye ve Dünya şartlarında İslâm âlemi ve Bediüzzaman hakkındaki olumsuz şartlarına rağmen iman ve Kur’ân hakikatlerinin telifine İlâhî yardımla muvaffak oluyordu.
Hakkındaki soruşturmalara hep kaderî açıdan bakarak, talebelerine sabır, sükûnet ve asayişin muhafazasını tenbihleyerek ihlâs, sadakat, tesanüd ve fedakârlığı tavsiye ediyor, mahkeme ve sürgünlerde kaderî adaletin tecellisini sonraki yıllarda yayınlanan “Konuşan Yalnız Hakikattir” makalesiyle tarihe not düşüyordu. Çok sıkıntı çektiği zamanlarda hep ayet, hadis, Cevşen ve Celcelûtiye gibi kudsî kaynaklardan teşvik ve tasdik edici işaretler alan Bediüzzaman’ın, Kader Risalesi’yle alâkalı notuyla, bir sonraki yazımızda devam edelim nasip olursa...