Ramazan Risalesi Beşinci Nükte’sine göre, insan nefsinin bir diğer hastalığı da kendisini unutarak, mahiyetindeki hadsiz âcizliği, sonsuz fakirliği ve şiddetli kusuru görmemesi veya görmek istememesidir. Üstelik oldukça zayıf, tamamen yok olmaya maruz ve her zaman her türlü derde hedef bulunduğunu, çabuk bozulan ve dağılan et ve kemikten ibâret olduğunu düşünmemesi; âdeta çelikten bir vücudu varmış gibi kendisini ölümsüz ve ebedî zannetmesidir. Böylece nefis şiddetli bir hırs ve tamâ ile dünyaya atılmakta; kendisini yüksek bir şefkatle terbiye eden Yaratıcısını unutmaktadır. Niçin yaratıldığına aldırmamakta, hayatının gayesini ve neticesini nazara almamakta, ahiret hayatına hazırlığı düşünmemekte; bundan dolayı da kötü ahlâk içinde yuvarlanıp gitmektedir!
İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gâfillere ve en inatçılara da zayıf, âciz ve fakîr olduğunu hatırlatmaktadır. Çünkü oruçla nefis açlıktan dolayı midesini düşünmeye başlıyor! Allah’ın yarattığı ve ikram ettiği nimetlere midesinin ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissediyor! O çelikten zannettiği vücudun ne derece zayıf ve çürük bulunduğunu kavrıyor! Allah’ın rahmetine, merhametine ve şefkatine ne kadar muhtaç olduğunu tam anlıyor! Böylece nefis firavunluğu bırakıyor!
Nefsi firavunluktan vazgeçen adam, eğer gaflet kalbini bozmamış ise, âcizliğini ve fakirliğini tam bilerek Allah’ın dergâhına sığınmaya bir arzu hissediyor ve manevî bir şükür eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanıyor.
Dipnot:
1. Mektubat, s. 389, 390.