Ramazan Risalesi Dördüncü Nükte’ye göre, insan nefsi bir iyi amel ve iyi ahlâk canavarıdır. İnsan nefsi bir enâniyet, benlik ve kendi benine düşkünlük uzmanıdır. İlk insandan günümüze kadar insanlığın yükselişinde hep ayak bağı olan, Kabil’e Habil’i öldürten, Şeddâdları, Nemrutları, Firavunları, Deccâlleri netice veren nefis, terbiye edilmediği takdirde ayaklarımızda dolaşacaktır. Nefis terbiye edilmek istememekte, kendisini hür ve serbest bilmekte, hayâlen de olsa kendisini Rab görmekte, dilediği gibi yaşamak istemektedir. İmtihanın şiddetinden olacak; bu ilkel istekler nefsin tabîatından gelmektedir.
Nefis, birisi tarafından hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Dünyada serveti, gücü, kudreti ve şerefi varsa, gaflet de yardım etmişse, Allah’ın nimetlerinin kendisine verilmek zorunda olduğunu düşünüyor. Allah’a ait olan ne kadar güzellik ve iyilik varsa gasp ederek, eline geçirdiğini şükürsüzce, hayvan gibi yutmak istiyor.
Ramazan-ı Şerifte ise, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlıyor ki, kendisi mülk sahibi değil, bir başkasının mülkünde çalışan bir köleden ibârettir! Hür ve serbest bir Rab değil, emre boyun eğmekle yükümlü bir kuldan ibarettir! Çünkü emir gelmediğinde yemek ve içmek gibi en âdî ve en rahat bir şeyi de yapamadığını, elini suya uzatamadığını görmüştür artık! Böylece mevhum Rablığı kırılmış, hayâlî saltanatı yerle bir olmuş; kulluğunu takınmış, hakîkî vazîfesi olan şükür içine girmiştir.