Hasan bey: “Vaizleri dinledim, bana tesir etmedi. Düşündüm ki kasaveti kalbimden başka üç sebep gördüm.” beyanını izah ederseniz sevinirim.”
Söylediğini Yaşamak
En zor meslek vaizliktir, yani birisine nasihat etmektir. Çünkü vaiz ilk fırçasını bizzat Kur’ân’dan yiyor. “Ey iman Edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında nefretle karşılanır.”1
“Bana uyma, söylediklerime uy!” tarzında bir söylem makbul değildir. Herkes senin davranışına bakıyor, sözüne değil. Dil yalan söyler, ama fıtrat ve davranış yalan söylemez. Davranışın yanında sözler geçersizdir.
Bu yüzden Cenab-ı Allah nasihatçi olarak seçtiği peygamberleri, önce “söylediğini yaşayan insanlar” olarak bize sunmuştur.
Vaizlerin de, söylediklerini yaşayan insanlar olması bu yüzden önemlidir. Çünkü toplumun örnek insanlarıdırlar. Ama neticede vaizler de insandırlar, melek değildirler. Hata etmek onların da hakkıdır. Fakat dikkat etmek gerekir. Allah yardımcıları olsun. Âmin.
Mizan-ı Şeriatı Korumak
Bediüzzaman diyor ki:
“Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum:
Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için ispat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar.
İkincisi: Birşeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar.
Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hâle mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar. Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, tâ muvazene-i şeriatı bozmasın. Hem beliğ-i muknî olmalı, tâ mukteza-yı hâl ve ilcaat-ı zamana muvafık söz söylesin. Ve mizan-ı şeriatla tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.”2
Dengeli Olmak
Burada teknik ve önemli bazı hatalara dikkat çekiliyor: Vaizlerin tesirli olmaları için, şu üç şart vurgulanıyor:
1-Zamanımızda yaşayan insanları doğru bilgilerle ikna etmeli. Geçmişi anlatırken ölçülü olmalı. Geçmişi mübalağa ile günümüzden uzak örneklerle anlatıp günümüzü ihmal etmemeli.
2-Müjdelerken veya korkuturken, dengeyi aşmamalı. Şeriatın dengesini korumalı.
3-Belağat yapacağım derken, hâle uygun söz söylemezler. Hâlin nezaketini gözetmezler. Eski insanların tutumlarını yorumlarken, günümüzdeki davranışların sebep ve hikmetlerini gözden kaçırırlar. Ölçü kaybolur. Buna dikkat etmelidir.
Büyük vaizler ve nasihatçiler, yani sözüne uyulan ve sözü hüccet derecesinde kabul gören şahsiyetler, sözünü hüccetle söylemeli, tahkiki bilgiye önem vermeli, muhatabı müsbet bilgilerle ikna etmeli, tahkik ehli âlim olmalıdır. Hikmet ehli olmalı ve müdakkik olmalı.
Vaazında ve nasihatinde şeriatın dengesini göstermeli.
İkna edici ve beliğ konuşmalı. Zamanın gidişatına uygun ama müstakim konuşmalı. Zamana uygun örnekler vermeli. Şeriatın mizanını bozmamalı.
Dipnotlar:
1- Saf Suresi: 2,3; 2- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 97.