"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Konuşan Türkiye İttifakı

Mehmet KARA
24 Şubat 2025, Pazartesi
Gazeteci kökenli AKP eski Milletvekili Şamil Tayyar, son günlerde ülkede yaşananları “Türkiye’ye yakışmıyor” şeklinde özetliyor.

Bundan üzüntü duyduğunu söylerken de, siyasetin gündemini yargının belirlemesinden rahatsızlığını dile getiriyor, siyasetin gündemini siyasetçilerin belirlemesini istiyor. Bir eleştirinin bile yargı konusu yapılmasının yanlışlığına dikkat çekerken, “O zaman kim konuşacak?” diye soruyor.

Şu anda cevabı bulunamayan soru bu. 

Daha kötüsü de var. Konuştukları sebebi ile adlî kovuşturmalara uğrayacağını, sık sık yargı süreçlerine muhatap olacağını bilen, düşündüklerini söylemenin bedel ödemekle eş anlamlı olduğuna kanaat getiren bir millet, düşünme ve sorgulama hassasiyetini yitirdiğinde ne olacak? Bir ülke için bundan daha kötü bir senaryo mümkün mü?

“Konuşan Türkiye”den “Susan Türkiye”ye gelinmesi demokrasimiz, hak ve hürriyetler konusunda son derece endişe verici…

Konuşan ve yazanlar hakkında soruşturmaların açıldığı, gözaltına alınıp bazılarının cezaevine konulduğu bir dönemden geçiyoruz. Artık ülkenin yeni normali(!) maalesef bu... 

Belediyelere kayyım atanıyor, başkanlar hakkında soruşturmalar açılıyor, muhalif düşüncelere hapiste yer gösteriliyor. Siyaset kurumu üzerine düşeni yapmalı ve hem millet hem de devlet açısından taşınamaz hâle gelen bu baskı sistemine son vermeli. 

Demokrasinin kökleşmediği, hak, hukuk ve hürriyetlerin sağlam bir zemine oturmadığı ülkelerde problemler kısa zamanda kangren hâline geliyor. 

Örneğin 1 Ekim 2024 tarihinde Meclis açılışında Devlet Bahçeli’nin DEM vekilleri ile tokalaşmasıyla başlayan “yeni süreç”in de şu hâli ile bir yere varması mümkün değil. Zira, Güneydoğu meselesi olarak da ifade edilen bu sorun doğrudan siyasetin baskıcı ve dışlayıcı tutumunun bir sonucu. Kişilerin aldıkları inisiyatifle arpa boyu yol almak mümkün değil. 

Şu an DEM vekilleri teröristbaşıyla, Barzanî ve Talabanî ile görüşmeler yapıyor. Süreci dışarıdan seyredenler ise ülkede değişen hiçbir şey olmadığı hatta belki daha da otoriterleştiği hâlde bu “sürece” büyük umutlar bağlanmasına anlam veremiyor.

***

Korku iklimi dağılmadıkça…

Hasılı ülkeye hâkim olan korku ve baskı havası dağılmadıkça, asıl gündemi gizlemekte gayet başarılı olan bu meseleleri başka meseleler takip edecek gibi duruyor. 

Halkın asıl gündemi ekonomi, geçim. Ramazan ayı yaklaşırken geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı artarak devam ediyor. Başta ekonomi olmak üzere, ülkenin eğitim, sağlık, adalet konularındaki problemleri bir türlü gündemde yer bulamıyor.

Medyanın neredeyse yüzde 90’lık bölümü iktidara yakın olduğu için ekrana çıkanlar ya da çıkarılanlar halkın gündemini konuşmak yerine algı oluşturma çabasında. Hep bir ağızdan bir gündem oluşturuyorlar ve gerçek gündemi unutturuyorlar.

***

Konuşan Türkiye

Neyse biz yine susan Türkiye konusunda dönelim.

Demokrat Parti Siyasî İşler Başkanı, Genel Başkanvekili Gürcan Dağdaş, 12 Eylül 1980 Darbesi’nin yasaklarına karşı merhum Süleyman Demirel’in stratejisinin sloganlaşmış hâlinin “Konuşan Türkiye” olduğunu hatırlatırken, “Konuşan Türkiye’den meramım; yapılmış ve netice almış, yasakları önemli ölçüde ortadan kaldırmış, demokrasiye can suyu vermiş, farklılıkların ortak hedef etrafında toplandığı, bir tarihî hakikatı hatırlatmaktır” derken bir teklifte bulunuyor.

Korkulardan kurtulmak için “Konuşan Türkiye İttifakı”nı kurmak gerektiğini söylüyor. Devlet eski Bakanı Gürcan Dağdaş bu ittifakın muhalefet tarafından kurulması gerektiğinin altını çiziyor. 

Merhum Demirel ile, yasaklı döneminden başlamak üzere Cumhurbaşkanlığı yaptığı döneme kadar, neredeyse bütün illere gitmiştik. Demirel, meydanlarda “Konuşan Türkiye” diye haykıra haykıra ülkenin konuşur hâle gelmesini sağlamıştı.

***

İttifakın içinde kimler olmalı?

Peki, bahsedilen bu ittifakın içinde kimler olmalı? Bu ittifak kiminle kurulmalı?

Öncelikle Meclis’te temsil edilen partiler olmak üzere bütün partiler, susan sivil toplum örgütleri, işçi, memur, esnaf, çiftçi temsilcilerinin bu ittifakta yer alması sağlanmalı.

Susan sivil toplum kuruluşları, konuştukları için mesleklerinden edilen insanlar, üniversitelerden atılan akademisyenler olmalı. Toplumun “öteki”leri de olmalı. Milletin refahı ve huzuru için kurduğu hayaller siyasetin baskısına, medyanın sansürüne takılanlar olmalı...

Çünkü, insanlar sustukça demokrasi zarar görüyor, Türkiye, adalet, hukuk sıralamasında dünyada sonlara düşüyor.

O zaman “konuşan Türkiye” demeye devam edelim. Ülke korku ikliminden de ancak bunu diyerek çıkabilir.

Okunma Sayısı: 237
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı