Geçen günlerde yaşanan TÜSİAD kapışmasından sonra “üç aydır fırtına gibi esen İstanbul Başsavcılığı ne yapmak istemektedir” sorusunu, baş başa sohbet ya da kol kola muhabbet sırasında bazı mesai arkadaşlarımıza sorduk.
Ve…
Bazıları AKP iktidarının halen de -kerhen de olsa- destekçisi görünen bu hukukçu dostlarımızın süzülmüş kanaatleri özetle şöyle:
-Ulusalcı antidemokratlar ile muhafazakâr antidemokratların devlet içindeki çatışması, bağımsız olması ve tarafsız kalması gereken yargıyı da alet eden bu tür art niyetli operasyonlar olarak ortaya çıkıyor olabilir.
-“Batı’dan sermaye ve mali destek gelmesi için ekonomimizin Batıya güven vermesi lazım, insan haklarına riayete dönelim” diyenler ile “Batı’nın da insan haklarının da canı cehenneme, biz bize yeteriz, bizim bizden başka dostumuz yoktur…” diyenler arasındaki ideolojik çatışma, yargıya da bu tür karanlık operasyonlar olarak sirayet ediyor olabilir.
-Görünen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve gölge/hayalet cumhurbaşkanı Bahçeli’ye yaranmak için “Vur de vuralım, öl de ölelim” diyenlerin sayıları artıyor. “Öldür de öldürelim, tutukla de bütün ülkeyi hapishane yapalım” diyen “görünüşte fedailer”, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü feda etmek için ne lazımsa yapıyor olabilir.
***
Ve bu adalet değil zira…
Dokuzuncu yılı dolarken halen de “…öcü” operasyonları ile toplumu ve dindarları diken üstünde tutan yaklaşımların ve kayyım atamalarının hukuk devletinde yeri olmayacağını ve bunların en azından neticesi itibariyle başka amaçlara hizmet ettiğini ceza hukukçuları yazıp söylüyor.
Bu tür operasyonların, -bize göre öyle değil ama- amacı doğru bile olsa, sonucu itibariyle yukarıda neticelerini saydığımız TÜSİAD operasyonlarından bir farkının olmadığı açık.
Bizim bu konularda görüşümüz belli ve net. “Adalet istemekten vaz mı geçtiniz” diyenlere de gelsin:
Yıllardır, “somut suç işlemiş olmayan ve iddianamesinde bu türden bir suç isnadı bulunmayan kişilere, cemaat mensubiyetini gösteren delillerle ve ‘cemaat eşittir terör örgütü’ hatalı formülüyle ceza verilmesi yanlıştır ve bu yanlış eninde sonunda anlaşılacaktır” deyip durduk. Yüzlerce yazımız ortada.
Kitabımız bile var: ADALET ve HÜRRİYET.
Nitekim AİHM’in Yüksel Yalçınkaya pilot kararı da bizi teyit etmişti.
Linki: https://www.yeniasya.com. tr/ahmet-battal/yalcinkaya-kararinda-aihm-ne-dedi_590570
Fazla söze hacet yok: Hukuka dönüş şart.
***
Yazılarımızı dikkatli takip ettiği anlaşılan ve altına “Pelin Kurukahveci” adıyla yorum yazan şahsen tanışmadığımız okuyucumuzun, camilerin siyasete alet edilmesi ile ilgili son yazımızın altına yazdığı şu yorum bizim için şaşırtıcı idi:
“Hocam şu cümlenizin izahı yok maalesef: ‘Camileri siyasî kışla, kubbeleri siyasî miğfer, minareleri siyasî hasımlarına süngü yapmaya devam eden bir Erdoğan ve AKP var.’ … AK Partiye ve Erdoğan’a yapılabilecek eleştiri çok, ama sizin şu cümleniz olmamış. Camilere atılan bir iftira olduğu çok net olan bu cümledeki iddiaları seslendirenler solcular, Kemalistlerden başkası değil. Bari biraz araştırsaydınız. Ben çok üzüldüm şu cümleye. Israrla camileri siyasetin içine çekmeyin lütfen. Camilerde böyle bir durum yok. Ben ailecek sürekli camiye gidiyorum. Cami cemaatini tanıyorum. Her görüşten insan var camide. Siz neden ısrarla camiler bir kişinin inhisarı altında gibi konuşuyorsunuz?”
Gerçi diğer okuyucularımız kendisine net cevap yazmış ama “camilere iftira atıyorsunuz” diyerek bizi itham eden bu okuyucuya biz de şunu söyleyelim: Siz o yazıyı ve yorumları yeniden okuyunuz!