İslâm tektir. İslâm’ın siyasal olan türü ve siyasal olmayan türü yoktur.
İslâm’ın mezhepleri vardır, meşrepleri vardır, hizmet ve izah metotları manasında meslekleri ve cemaatleri de vardır.
Müslüman olmak da tekil bir sıfattır. Müslümanların hepsi Müslümandır. Şöyle Müslüman böyle Müslüman diye bir “tür” ayrımı yoktur.
Ancak “kendi halinde Müslüman” olmak ile dini muhafaza etmek ve yaymak maksadıyla “aktivist Müslüman” olmak arasında fark vardır.
Birincisi cami açıksa gider namazını kılar, ikincisi cami kapatılırsa itiraz eder.
Birincisi, “Orduevine girmek istiyorsan başını aç” dendiğinde “vardır devletin bir bildiği” diyerek kalben dahi itiraz etmeksizin başını açar, ikincisi açmaz ve girmez, ama bu yanlış düzenin değişmesi gerektiğini düşünüp söyler.
Bu iki tür Müslümandan birincisi “sadece Müslüman”dır. İkincisi de elbette Müslümandır ama “sadece Müslüman” değildir. “Kendisine kadar Müslüman” olmakla yetinmemiştir.
İşte bu ikinci kategorideki Müslümanlara birileri “İslâmcı” der veya diyebilir.
Bu ismi kullananların maksadı dolaylı olarak aşağılamak da olabilir sadece tarif de.
Dinî meseleleri düşünüp kamusal bir tavır takındığı için kendilerine İslâmcı denilen Müslümanların, “Bizi kategorize etmeyin, bizi diğerlerinden ayırmaya çalışmayın, biz biriz ve beraberiz” diyerek kendilerini bu isimlendirmenin dışına atmaya çalışmaları değerlidir, ama sonucu değiştirmez. “Bizim kitapta bu kelime yok” demek de fazlaca bir anlam ifade etmez.
Zira sizin kendinize taktığınız isim ne kadar sizinse birilerinin; size, ef’alinize ve çevrenize bakarak size taktığı isim de en az o kadar sizin isminizdir. Önemli olan o ismin içerdiği manaların sizi ne kadar ifade ettiğidir.
İslâmî aktivizmi “İslamizm (İslâmcılık)” olarak nitelendiren batılılara cevap olarak “ama diğer dinlerde böyle bir adlandırma yok” demek de anlamlı değildir. Zira İslâm farklıdır, canlıdır, dinamiktir.
***
İslâmcılık, İslâm’ın siyaset anlayışına dair de bir tutum tercihine sahip olmayı (aktivizmi) gerektirir.
Yani İslâmî aktivizm (İslâmcılık), bilhassa bu yönden, bazıları diğerlerine nazaran zıt kutuplarda yer alabilen çeşitli alt türlere ayrılabilir.
Yani İslâm tektir, ama iş “İslâm ve siyaset” konusuna gelince “İslâmcılar” ve “İslâmcılıklar” çoktur. Biri de “siyasal İslâmcılıktır (Political Islamism)”.
Özetle siyasî alanda da aktif tutum geliştiren İslâmî aktivistlere, tarif için “Siyasal İslâmcı” denilebilir.
Bu kişilerin İslâm’ın devlet fikrine (idealine/ ideolojisine) dair konuları gündeme getirmelerinin ve pratiğe dökmelerinin en kolay görünen, ama aslında en zor olan yolu, demokratik sistemin imkânlarından faydalanıp parti kurarak doğrudan siyaset yapmak ve iktidara talip olmaktır.
İktidara talip olan her samimi İslâmcı, siyasî iktidarı ya da bir parçasını elde etmeye ve eline aldığı o iktidarı (kudreti) dine hizmet ettirmeye niyetlidir.
Ancak niyet yetmez. İktidarın dine hizmet ettirilebilmesinde en önemli mesele, toplumun sosyal şartlarının yeterince olgunlaşıp olgunlaşmadığıdır.
Toplumun büyük ekseriyeti (yüzde altmış yetmiş) “dindarların iktidarı”na hazır değilse, dindarlar iktidara hazır değiller ve toplumu dindarların iktidarına hazır hale henüz getirememişler demektir.
Nitekim iktidarın kudret vasıtalarının yayılıp yaygınlaştığı modern çağda, çok sayıda İslâm ülkesinde aktivist Müslümanların bazıları siyasi aktivite içine de girdiler ve Siyasal İslâmcılık denilen türden İslâmcılık faaliyeti yürüttüler.
Ve bazıları kısmen başarılı oldu. Bazıları ise maalesef bütünüyle başarısız oldu.
Yarın bu ölçekle Türkiye’ye bakalım…