Ey birader, âlem-i Hristiyanın rüçhanına sebebiyet veren ihtiyarlaşmış olan esbaba tekabül edecek, genç, dinç esbab, bizde inkişafa başlamıştır; başka kitapta tafsil etmişim.
Bir hikâye:
Bundan on sene evvel Tiflis’e gittim. Şeyh San’an Tepesine çıktım. Dikkatle temâşâ ediyordum. Bir Rus yanıma geldi.
Dedi:
“Niye böyle dikkat ediyorsun.”
Dedim:
“Medresemin plânını yapıyorum.”
Dedi:
“Nerelisin?”
“Bitlisliyim” dedim.
Dedi:
“Bu Tiflis’tir.”
Dedim:
“Bitlis, Tiflis; birbirinin kardeşidir.”
Dedi:
“Ne demek?”
Dedim:
“Asya’da, âlem-i İslâm’da üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor, sizde birbiri üstünde üç zulmet inkışâa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, ben de gelip burada medresemi yapacağım.”
Dedi:
“Heyhât! Şaşarım senin ümidine.”
Dedim:
“Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.”
Dedi:
“İslâm parça parça olmuş.”
Dedim:
“Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâm’ın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir…
“Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını, âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.”
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 282
LUGATÇE:
esbab: sebepler.
inkışâ’: karanlıklar/bulutlar dağılıp hava açılmak.
inkişaf: açığa çıkma, meydana çıkma; gelişme; keşfolunma.
mekteb-i idadî: lise düzeyinde okul.
mekteb-i mülkiye: siyasal bilgiler okulu.
müstaid: istidatlı, kabiliyetli.
nehar: gündüz.
perde-i müstebidâne: istibdat perdesi, hürriyeti engelleyen baskıcı perde.
rüçhan: üstünlük, üstün olma.
takallüs etmek: kasılmak, büzüşmek.
temevvüc ettirmek: dalgalandırmak.