Risale-i Nur hizmet-i imaniyesi açık ve net esaslara dayanır. İlke ve prensipleri karışık veya karmaşık değildir. Çizgileri belirgin ve çerçevesi net çizilmiştir.
Apaçık görünen hakikatleri perdelenemez, gizlenemez ve kaybedilemez. Bununla birlikte Bediüzzaman Said Nursî, söylediklerini bizzat kendisi yaşayarak hakikatlerin birer öğüt ve nasihat olarak kalmasına izin vermemiştir. Neyi ders vermek istemiş ise önce kendi nefsinde tatbik etmiştir.
Hepinizin bildiği üzere Risale-i Nur eserlerinin temel düsturlarından birisi de şahsa bağlılığın bulunmamasıdır. Şahıs merkezli ve şahıs odaklı bir hizmet olmamasıdır. Şahsa endekslenmiş bir hizmet tarzından uzak olarak şahs-ı manevî esaslı bir hizmet tarzı ile vazifesini yürütmesidir. Tüm alâka ve ilginin Risale-i Nur eserleri üzerinde toplanması, eserlerin önüne geçilmemesi, eserleri gölgeleyecek vaziyetlerden uzak durulması esastır. “Bir Said içinizde noksan olmakla, yüzer mânevî Said olan mecmualar ve binler maddî Said’ler, içinizde halis ve mükemmel o vazifeyi görebilirler ve görüyorlar. Bu hakikate binaen, benim şahsıma ve başıma gelen hadiselere çok ehemmiyet vermeyiniz. Yalnız çok dua ediniz.” 1 Hakikati göstermektedir ki Said Nursî, şahsına nazar-ı dikkati çekmemek ve kendi şahsını konuşturmamak için başına gelen hadiselere ehemmiyet verilmesini istememiştir. Şahsına ve başına gelen hadiselerle alakadar olunup hizmet-i imaniyenin geri planda kalmasına izin vermemiştir. Şahsına ve başına gelen hadisleri talebeleri için büyük bir mesele hâline dönüştürmemiştir. Ayrıca Said olmaz ise siz ne yaparsınız? Dememiştir. Bir Said yerine manevî olarak yüzer mecmuaları ve maddî olarak binler talebelerini göstermiştir. Bir Said noksan olsa bile koskoca bir şahs-ı manevî var demiştir.
Dipnot:
1. Emirdağ Lahikası, s. 213.