Ahirzamanda Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçen müthiş zararlı şahısların şahs-ı manevîleri vazifelerine etkili bir şekilde devam ediyor.
Bunlara karşı ancak ihlâs ve tesanüdleri ile muhkem bir şahs-ı manevî dayanabilir. Bu şahs-ı manevî ihlâs ve tesanüd sırrını kaybettiği anda karşısındaki zındıka şahs-ı manevîsine mağlup olmaya başlar. Çünkü ihlâs ve tesanüd hakikatinden yoksun olmak sebebiyle bütün gücünü dahilde sarf eder. Harice karşı kullanacağı kuvvetini kendi içerisinde eritip bitirir. Menfî şahs-ı manevîlerin istediği tam da budur. Kendilerine karşı mukabele edebilecek güçte olan müsbet şahs-ı manevîleri dâhilde tarafgirlik ve kavgaya tutuştururlar.
Onlar birbiri ile uğraşırken hedef ve gayelerine doğru rahatça ilerlerler. Önlerine çıkabilecek engeller bu sayede zahmetsiz bir şekilde kaldırılmış olur. “Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.”1
İşte, zındıka şahs-ı manevîsinin yaptığı şey budur. Birbiriyle boğuşan veya yarışanları fırsattan istifade ederek perişan etmektir. Bunun için de fazla bir kuvvet veya emek harcamaya gerek duymazlar. Dahildeki çekişmeleri değerlendirerek küçük bir hareketle iki tarafı da sarsarlar. Zaten iki taraf oluşturmak zındıka şahs-ı manevisinin temel bir yöntemi ve her zaman geçerli bir taktiğidir. Tarihin en uzak veya en yakın sayfalarına bakın aynı tarz ile mağlup edilen nice kahramanlar karşınıza çıkacaktır. İhtiras ve tarafgirlikleri kullanmak kolay olduğundan ve insanlar da buna meyilli bulunduğundan ehl-i zındıka bu yöntemi terk etmemektedir. Bir çocuk tarafından dövülmeye veya küçük bir taş ile muvazenemizi bozdurmaya fırsat vermek ise bizler için gayet büyük bir mesuliyet olsa gerektir.
Dipnot:
1- Yirmi İkinci Mektup