Yeryüzünün kuzey yarımküresi bütün ihtişamıyla bir bahar dirilişine daha sahne olur ve ama ülkemiz bu dirilişin ortasında çok ibretli kara kış tecellilerini yaşarken, Risale-i Nur’un birçok yerinde baharı Cennetle irtibatlandıran Üstad Bediüzzaman’ın 110 sene önce istikbal nesillerine söylediği “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz” müjdesindeki manevî baharların tahakkukuna da şahit olmaktayız.
O, bu sözü, âlem-i İslamın tarihteki en zorlu kışında söyledi. Kur’ân nurunu söndürmek için bin senedir yapılan hazırlıkların icraat programlarına dönüştüğü, Kur’ân etrafındaki bütün surların birer birer tahrip edildiği ve Müslümanları Kur’ân’dan soğutup uzaklaştırma planlarının uygulamaya konulduğu dehşetli bir manevî kışta. Uyarıcı nebevî mesajlarla asırlar önce haber verilen ve her asrın dehşetinden titrediği ahirzaman kışında.
Gerçi bu sözü söylediği tarihte o manevî kış henüz tam olarak gelmemişti. İslâm beldelerinin çoğu ecnebi esareti altına girmiş ve 600 yıldır i’lâ-yı kelimetullah sancağını dalgalandıran Osmanlı çınarı, köklerindeki çürümeye bağlı olarak çoktandır devrilme işaretleri vermeyi başlamış idiyse de, İngiliz Sömürgeler Bakanının Kur’ân’ı eline alarak söylediği “Ya bu kitabı ortadan kaldırmalıyız, ya da Müslümanları ondan soğutmalıyız” sözünde ifadesini bulan manevî taarruz ve müthiş tahribat aşamasına henüz geçilmemişti.
On yıl sonra onun işaretleri de ortaya çıktı. Karanlık mahfillerde, kapalı kapılar ardında yapılan anlaşmalar neticesi, “otuz sene sonra Kur’ân’ı kendi eliyle ortadan kaldıracak nesiller yetiştirme”yi amaçlayan planlar tatbikata konuldu. Ama etrafındaki bütün surlar yıkılan Kur’ân’ın Sahibi, kitabına bahşettiği i’cazdan çıkan bir nurla, bu planları akamete uğrattı.
İlâhî bir tavzifle bu hizmette istihdam edilen Üstad, “Cennet gibi bir baharda geleceksiniz” müjdesi verdiği istikbal nesillerine “Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacak” diye seslendi; ardından Şam Emeviye Camiinde verdiği hutbede hem Müslümanlara, hem insanlığa, ilmî, tarihî ve sosyolojik tesbitlere dayandırdığı ümit mesajları vererek, yine Cennet-âsâ bir manevî baharı müjdeledi.
O müjdenin tahakkuk şartlarını da eserlerinde bütün nüanslarıyla kayda geçirerek...