Günlük hayatta insanoğlu farklı duygulara sahip olabilmekte ya da çeşitli duygulara kapılabilmektedir.
Bu duygulardan biri de “bunalım”dır. Elbette, bu duyguya kapılmanın çeşitli sebepleri bulunmaktadır. İnançlı insanlar özellikle kendi inanç değerlerinden uzaklaştıklarında, hizmet ehli kişiler hizmetten uzaklaştıklarında ve maddiyata, hubb-u cah ve şöhrete gereğinden fazla bağlı olduklarında bu duygulara kapılmaları daha kolay olabilmektedir.
Nur derslerinde uzun zamandır görmediğim bir kardeşle hâl hatır sorarken, “Neden görüşmüyoruz?” dediğimde, “Bunalımdaydım ama artık kendime gelmeye başladım. Yani iman ve Kur’ân hizmetinin tam olarak içinde değilim, ancak kalbim sizinle” demişti. Ben de Risale-i Nur Külliyatını göstererek, “İşte bu ilaçları yeterli kullanmadığımız için bunalıma giriyoruz” dedim. Risale-i Nur hizmetinde yetişenlerin, hizmette tembellik etmeleri ve hizmetin içinde olmadıkları zamanlar aslında çok büyük kayıplar içinde olup, “şefkat tokatı” ya da “zecr tokatı” yemeleri ve bunalıma girmeleri de muhtemeldir. Bahsettiğim kardeş, ailesi genelde Risale-i Nurları bilen, kendisi de hizmette yetişmiş, lise ve üniversite eğitim döneminde dershanede kalmış ve evliliği de hizmet odaklı bir kardeştir. Böyle durumlarla her zaman karşılaşmamız mümkündür. Bu yüzden birbirimizin hâl hatırını sormak ve dua etmek büyük önem taşır. Birbirimize hizmette daim ve müstakim olmak için dua ettik ve ayrıldık.
Maddî hastalıklarda nasıl ki ilâçların kullanılmaması ve zamanında tedavi olunmaması hastalıklara davetiye çıkarıyorsa; manevî hastalıklarda da iman ve Kur’ân hakikatlerinden uzaklaşmak ve bu hakikatlerin teneffüs edildiği ortamlardan uzun süre uzak kalmak, manevî hastalıkların oluşmasına sebep olur. Maddî hastalıkların tedavisinde olduğu gibi, manevî hastalıkların da önlenmesi için düzenli bir şekilde ruhu iman ve Kur’ân hakikatleriyle beslemek, iman hakikatlerine yönelmek ve manevî bakım ile tedaviye düzenli olarak önem vermek şarttır.
İhlâs Risalesi’nde geçen “Kardeş, kardeşe muavin ve zahir olur, hizmetini tekmil eder” uyarısı, iman ve Kur’ân hizmetinde herkesin birbirlerini hizmete yönlendirmek, birbirlerine moral vermek, hizmette birbirlerinin eksikliklerini kapatmak ve yardımcı olmakla mükellef olduğunu ifade eder. Bu “mükellef”lik görevi layıkıyla yerine getirilirse, hizmette güçlü bir dayanışma sağlanır ve hizmetin gerçekleşmesine vesile olunur.
Bugünden tezi yok, ruhumuzu ve kalbimizi iman ve Kur’ân hakikatleriyle beslemeye başlayalım ve dostların bulunduğu ortamlardan bu hakikatleri teneffüs edelim ve ettirmeye yardımcı olalım.