Sünnet-i Seniyye, Peygamber Efendimizin (asm) hayatından, sözlerinden ve davranışlarından ortaya çıkan bir hayat modelidir.
O, “Size iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarılırsanız asla dalâlete düşmezsiniz. Bunlar, Kur’ân-ı Kerîm ve benim sünnetimdir”1 diyerek bizlere bir yol haritası sunmuştur. Ancak, bu önemli soruyu sormamız gerekiyor: Müslümanlar olarak sünnet-i seniyye hayatımızda ne kadar yer edinmiş durumda?
Günlük yaşantımızda, sözlerimizde, hâl ve hareketlerimizde, alışverişimizde, kısacası her alanda sünnet-i seniyye ne kadar yer buluyor? Hepimiz bu soruları kendimize sormalı, iç dünyamızda samimi bir şekilde cevap aramalıyız. Çünkü sünnet-i seniyye, sadece bir taklitten ibaret değil, aynı zamanda ruhanî bir bağlılık ve hayatı güzelleştiren bir rehberdir.
Sünnet niyetiyle yapılan her iş, önce Peygamber Efendimizi (asm) hatırlatır, sonra da Allah’ı (cc) hatırlatır. Üstad Hazretleri, bu hususu çok güzel ifade etmiştir: “Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhî hâtırasına inkılâp eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi müraat ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenâb-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.”
İşte sünnet-i seniyye, bizim için bir pusula gibi olmalı. Her hareketi, her sözümüzü, her davranışımızı Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatına uygun hâle getirmeyi hedeflemeliyiz. Bunu yapmak, sadece dünyevî değil, uhrevî anlamda da bizi huzura kavuşturur. Her anımız bir ibadet olur ve ömrümüzü Rabbimizin rızasına uygun bir şekilde geçirmiş oluruz.
Peygamber Efendimizin (asm) yaşadığı hayatın her bir yönü, bizlere hem dünyevî, hem de uhrevî huzuru kazandıracak bir yol haritasıdır. İster yemek yemekte, ister yürümekte, ister bir işi yaparken… Onun sünnetine uyarak yapılan her hareket, niyetle ibadet hâlini alır. Meselâ, bir yemek yerken Peygamber Efendimizin (asm) sofrada gösterdiği ince davranışları uygulamak, o ânı bir ibadete dönüştürür. Bir insan, sadece bu dünyadaki yemek ihtiyacını karşılamıyor; aynı zamanda Allah’ın rızasını kazanmayı gaye ediniyor.
Bu şekilde bir hayatı benimseyen kişi, her gününü ibadet içinde geçirir. Çünkü hayatın her alanı, sünnet-i seniyye doğrultusunda şekillendiğinde, yapılan her şeyin amacı Allah’a yakınlaşmak olur.
Bize düşen, sünnet-i seniyye’yi hayatımızın her alanında bir pusula olarak kullanmak, bu kutlu yolun izinden gitmektir. Resul-i Ekrem’in (asm) sünnet-i seniyyesini hayatımıza adapte etmek, her anımızı ibadet hâline getirebilir. Bu, sadece Allah’a olan kulluğumuzu derinleştirir ve ömrümüzü ibadetle geçirmemizi sağlar. Eğer her birimiz sünnet-i seniyye’ye daha yakın bir hayat sürersek, hayatlarımız sadece dünya hayatında değil, ahirette de nurlanacaktır.
“Ne mutlu o kimseye ki sünnet-i seniyyeye ittibaı ziyade ola.”
1- Müslim, Fezailü’s Sahabe, 37