23 Nisan 2025 günü, saat 12:49'da Silivri açıklarında, 6,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
İstanbul başta olmak üzere, Marmara Bölgesinin, birçok yerinde hissedilen bu depremi, biz de, Bursa’da hissettik. Aklımıza tabiî hemen, 1999 Marmara depremi geldi. Büyüklüğü 7,4 idi. İliklerimize kadar yaşadığımız o deprem, iki sene kadar önce tertib edilen 28 Şubat harekâtının yaptığı zulümler ve ahlâksızlığın giderek artması üzerine, Cenab-ı Hakkın, bir İlâhî îkazı olmuştu. Tabiî bu, anlayan içindi. Anlamayan, yine anlamadı. Rahmetli Kutlular Ağabey, bu İlâhî îkazı hatırlattığı için malûmunuz, haksız yere, zulmen, iki sene hapis yattı. İşte, bu yeni depremde de, manidarlıklar vardı. Gün 23 Nisan Bayramı ve merkez üssü Silivri. O zamanın zulüm merkezi de Gölcük idi.
Tabiî bize göre, bu nev’i îkazları Cenab-ı Hak, boşuna yapmıyor. Bunun en büyük sebebi de çıplaklıkta hudut tanımayan, edep ve hâyâ mahrumlarıdır. Gazetemiz Yeni Asya’nın, 22 Nisan tarihli manşetinde, Kezban Hatemî’nin bir haberi yer almıştı. Hatemî: ”Türkiye’de son yıllarda gençlerin kıyafetlerindeki açıklığın giderek arttığını söyleyerek, ‘ahlâkî erozyon’ diyordu. Benzer ifadeleri kullanan, bazı tesettürsüz hanımlar da vardı. Bunlardan bir tanesi de, Sabancı’lardan bir hanımefendi idi. O da, şöyle diyordu: ”Yahu, biz de açığız, ama çıplak değiliz! Bu ne ya? Hiç arlanma, utanma kalmamış!” Gazeteci Fulya Öztürk ise şöyle söylüyor: “Bizde hâlâ, şuramız gözükse, babamızdan çekinen, annemizden çekinen… yani kalmamış, ahlâk, mahlâk vallahi diyorum, kıyamet kopsun ya… kopsun da, kurtulalım!” Fulya Hanımın dediği gibi, kıyamet kopmadı, ama onun küçük bir numunesi tecellî etti. Allah, kıyameti de kopartabilirdi. Bu hadsizliklerin bir cezası olmalıydı. Nasıl geçmiş kavimler yoldan çıkıp, hadsizlikler yaptığında Allah da, onlara İlâhî îkazını yollamıştı. Bu ikazlardan da anlamayacaklarını sandığım bu güruh, âdeta bir şebeke, bir komite gibi çalışıp sanki birbiriyle haberleşiyormuş gibi, her sene işi azıtarak gidiyorlar.
Bundan yarım asır kadar evvel, bazı kendini bilmez kadın ve kızlar, açık-saçık giyinmeye (şimdikiler gibi değilse de, onların ilk tohumları) başlayınca, o zamanlar, rahmetli annem derdi ki: “Oğlum, dünyanın kazığı kopmuş, çivisi çıkmış!” Şimdi, günümüzdeki, târif etmeye bile hicâb hissettiğimiz hâlleri, rahmetli anam mezarından kalkıp bir görse, “Aman Allah’ım! Yerin altı, yerin üstünden daha hayırlıymış!” der ve tekrar mezarına kaçar galiba… O dehşetli bıçaklarla, ehl-i imana yapılan hücumlar, cemiyetin bir öldürücü zehiri hâline gelmiştir.
Normalde, bu, hudutsuz çıplaklıklar, TCK’nun 225. maddesine de girmektedir. Ama kanunu takan, tanıyan kim ki? Kanunsuzluk diz boyu olmuş. Bir de, bazı salâhiyetli zevatın, arada bir çıkıp da körükleyici konuşması, işi inada bindirip, o bir avuç utanmaz güruhun iyice densizliklerini arttırmaya sebeb olmaktadır. Yahu kardeşim, boş boş konuşacağına, yapabiliyorsan kanun, usûl getir, yoksa sus! Zaten, zinanın bile suç olmaktan çıkarıldığı bir zeminde, bir müeyyide yapamayacaksan, konuşman faydasız, üstelik de zarar veriyor.
Tabiî, bir de şu var: “Dinsiz nesil yetiştireceğiz!” diyen Süfyanizm’in rağmına, canla-başla gayret edip, gençlerimize ve insanlarımıza, din, ahlâk öğreten, aşılayan birçok dinî cemaat ve tarikatın önü, 15 Temmuz ile birlikte kesildi. “Cemaat varsa, o da cami cemaatidir” köksüz ifadesiyle, dinî faaliyetlere çelme takılması neticesinde de, bu günkü vaziyetler tezahür etmiştir.
Ve üstelik de bunlar, dindar olduklarını ve “Dindar nesil yetiştireceğiz!” iddiasında bulunan, insanların iktidarı zamanında yapılıyor. Bu densizler, yirmi küsûr senedir iş başında olan bir iktidarın zamanında yetişen, yirmili yaşlı, ekseriyeti ne olduğu belli olmayan, acâib kılıklı gençlerdir.
Cenab-ı Hak, aziz milletimizi her türlü âfâttan muhafaza eylesin! Akılsız başlara akıl versin.