Bursa’nın bir camisinde, bir cenaze merasimi vardı. Namazdan önce, hocalar Kur’ân okuyordu. Ben, ön safta idim.
Kur’ân kıraatı bitip, namaza geçilince, hocalardan biri benim yanıma geldi, yan yana namaz kıldık. Farz bitip sağa-sola selâm verdikten sonra, tabiî ben, Nur talebelerinin şiarı olan “salâtün tüncina” duasını yaptım. Baktım, o hoca da yapıyor, hem de, “âfât” kısmında, ellerini ters çevirerek. İçimden “Hoca da Risâle-i Nur talebesi galiba. Bir tanışayım” dedim.
Namaz bitince, yavaşça eğildim; “Hocam, Risâle-i Nur talebesisiniz galiba” dedim. “Hayır değilim!” demez mi? Şaşırdım. “Nur talebeleri bu duayı okur ya, onun için sordum” dedim. “Bu dua, Resul-u Ekrem'in (asm) okuduğu duadır!” dedi. “Evet, Üstad Hazretleri, zaten, unutulmuş, küllenmiş sünnet-i seniyyeleri (asm) ihya etmiş” dedim.
İlk def’a böyle bir şeyle karşılaşıyordum. Elli altı senelik cemaatî hayatımızda, bu duayı yapanları, hep Nur talebeleri olarak gördük. Bu şekilde bir hâli, ilk def’a müşahede ediyordum. Kendi kendime düşündüm ve “Vay be! Demek ki, Üstadın ortaya çıkarttığı bu sünneti, başkaları da biliyormuş. Biz, ne hâldeymişiz de, kıymetini bilmiyor muşuz” dedim.
Evet, ben de, Nur talebelerinin içine yeni gittiğimde, bu duaları ilk def’a duymuş ve şaşırmıştım. Çünkü annem de babam da namaz kılarken, böyle bir dua yapmıyor, camiilere gittiğimde de, böyle bir dua görmüyordum. Ve o zaman içimden “Acaba, bunlar, başka bir şeyler mi?” diye de, içimden geçirmiştim. Zamanla anladım ki, onlar başka bir şey değil, sünnet-i seniyyenin (asm) tam bir tâkibcileri imiş.
Evet, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Osmanlı’nın yıkılıp, Cumhuriyetin ilânından sonra, gerçek mânâdaki bir Cumhuriyet değil de, istibdad-ı mutlak olarak tatbik edilip, din-i mubin-i islâma karşı açılan muarazaya karşı, dini ikâme etme, ayakta tutma faaliyetleri yapmış, Kur’ân-ı Kerim’in, asrımızdaki büyük tefsiri olan Risâle-i Nur eserlerini yazarak, milleti, dinsizlik girdabından kurtarmıştı. Bedelini de; hapisler, sürgünler ve zehirlenmelerle ödeyerek…
Aynı zamanda Üstad Hazretleri, unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş, sünnet-i seniyyeleri de, ihya etmiş, birçok evrâdı ve zikirleri bize öğretmiştir.
Yeni Asya gazetemizde, seneler evvel yazdığımız; (https://www.yeniasya.com.tr/2009/07/27/yazarlar/ozengin.htm) bu ve (https://www.yeniasya.com.tr/osman-zengin/sub-sub-degil-subhanallah-subhanallah_209928) bu makalelerimizde, o evrâd ve zikirleri, teferruatıyla anlatmıştım. Arzu edenler, o makalelere bakabilir.