Birçoğumuzun bildiği gibi, bu sözler, Kur’ân’ın, bu zamandaki en büyük müfessiri, 1. Dünya Harbi gazisi, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine aittir.
Nasıl değişsin ki, değişebilir mi? Değişmez tabiî… Çünkü o, Üstadının meslek ve meşrebinin harfi harfine tâkib ve tatbikçisi idi. Üstad onu, bu sözünün yanında daha başka “taş kafa, vs.” gibi acaib sözlerle de tavsif etmişti.
Talebelerinin hepsinin olduğu bir zeminde, onlara hitaben; “Hepinizi aldatabilirler, ama bu ‘taş kafayı’ aldatamazlar!” demişti. Yine ona söylediği ve Tahirî Mutlu Ağabeyin de, mütemadiyen zikrettiği “Nur’un kumandanı” vasfı da, ona aitti.
Babam tarafımdan hemşehrim olmasıyla, her zaman iftihar ettiğim ve babamla da memleketleri, doğum tarihleri ve “Mehmed “ olan isimleri ortak olan Zübeyir Ağabeyimiz, hakikatten de dünyalara değişilecek biri değildi.
Üstadın vefatından sonra, dağılma tehlikesine karşı cemaati bir arada tutup, Üstadın meslek ve meşrebi üzere, vefat ettiği tarihe kadar götüren oydu. Bir iki, küçük farklılıklar da olsa, ana unsur, onun riyaset ve dirayetiyle devam ediyordu. O, hiçbir zaman Üstadın, meslek ve meşrebinden taviz vermez, verdirmezdi. Onun için de, sağlığında, kimse iftiraka teşebbüs etme cesaretini gösteremezdi. Vefatından bir müddet önce zuhur eden, ilk “dini siyasete alet eden” gürûha karşı, cemaati teyakkuza geçirip, o kişilerin kurduğu partiye geçit vermeyip, taraftar olmadığı gibi onlara meyletmeye çalışanlara da sert çıkıp “Beni, Üstadımla ters düşüremezsiniz!” derdi.
Ve o partinin faaliyete geçtiğinde, bazı nur talebelerinin de onlara meyledip, ortak hareket etmelerine karşı çıkarak, Kırkıncı Hocaya, şunları söylüyordu: “Necmettin Erbakan Bey, Tevfik Paksu, Hüsameddin Akmumcu birleşip yeni bir parti kuracaklarmış. Allah muhafaza, bu yeni parti din namına kurulduğu için Müslümanları birbirine düşürür ve hizmetimize zarar verir. Buna bir çözüm bulmalıyız... Bu yeni partinin büyük bir fitneye vesile olacağından korkuyorum! İnsanlar zahire bakarlar ve siyasetin cazibesine kapılırlar. Bazı dostlarımızın bu kudsî hizmeti bırakıp siyasete gireceğinden endişe ediyorum… ” demiştir.
Ömrü uzun olmadı, vefa etmedi, etseydi, Nur cemaati, bir bütün olarak yoluna devam eder, iftiraklara düşmez, bazılarında, meslek ve meşreb sapması olmazdı bîiznillâh! Bildiğimiz gibi, Yeni Asya gazetesinin neşir hayatına başlaması da, onun sayesinde olmuştur ve bunun hikmetini de, onun şu sözlerinde görmekteyiz: ”Bu gazete, bizim için adeta günlük bir lâhika mektubudur. Sadece Risale-i Nur’un imanî mes’elelerini okumamız, ittihadımızı kâfi miktarda temin etmez. Üstadın, hayat-ı içtimaiye ve hayat-ı siyasiye noktasındaki meselelerinde de ittifak etmedikçe ve onları Üstada göre anlamadıkça; ittihadımız, ittifakımız tam olmaz. Bunu sağlayacak olan da, gazetedir.” Tabiî burada, gazetenin de bir nev’i, lâhikaların tercümanı olduğunu ihsas ediyordu.
Nasıl ki, Üstadı Risâle-i Nur davasından dolayı hapse girdiyse, Zübeyir Ağabey de, aynı sebepten hapse girmiştir. Zübeyir Ağabeyin takibçisi olan, Mehmed Kutlular Ağabey de, hem Risale-i Nur davası, hem de, Yeni Asya için hapse girmiştir. Başka, bizi alâkadar etmeyen başka bir sebepten dolayı girmemiştir. Evet, kahraman olmak kolay değil! O, Nurun kumandanı vasfıyla, bu dünyadan, âhiret âlemine, bundan elli dört sene evvel 2 Nisan 1971 tarihinde göç etmişti.
Allah rahmet eylesin! Makamı âlî, mekânı Cennet olsun!
Üstadının yolundan ayrılmayan bu ağabeyimizin son nefesine kadar istikamet üzere gittiği gibi, Cenab-ı Hak, bizleri de onların istikamet yolunda gidip, son nefesimizi vermeye nasip etsin!