Bugünün dünyasında en çok konuşulan kavramlardan biri demokrasidir.
Kimi, Batı menşeli olduğu gerekçesiyle mesafeli durur; kimi de onu, sadece bir yönetim biçimi olarak görür. Oysa demokrasi, sadece bir sistem değil; aynı zamanda insanın yaratılışına, yani fıtratına en uygun toplumsal düzendir.
İnsanoğlu, yaratılışı gereği hür irade sahibidir. Allah, “Dileyen iman eder, dileyen inkâr eder” (Bakara: 256) buyurmuş; dinin temelinde zorlama olmadığını açıkça ilân etmiştir. Bu, seçim hakkının ve şahsî iradenin ortaya koyduğu duruşun önemini ifade eder. Dolayısıyla insanların kendi yöneticilerini seçmesi, fikirlerini ifade edebilmesi, adalet karşısında eşit olması gibi demokratik değerler, İslâm’ın özünde zaten mevcuttur.
Hz. Peygamber (asm) dönemine ve onu takip eden Hulefa-i Raşidîn dönemine baktığımızda, bu anlayışın pratikte de karşılığını görürüz. Dört halifenin halkın iradesiyle, istişare yoluyla seçilmiş olması, İslâm tarihinde demokrasiye en yakın uygulamalardır. Hz. Ebubekir’in halifeliğe seçilişi, “Ben sizin en hayırlınız değilim, ama seçildim. Eğer doğru gidersem bana yardım edin, eğrilirsem beni düzeltin” sözüyle de istişareye ve halk iradesine ne kadar önem verdiğini göstermiştir.
Demokrasi, zulmü önleyen, yönetimi denetleyen ve halkın söz hakkını temin eden bir sistemdir. Bu açıdan bakıldığında, Kur’ân’ın adalet, istişare [şûrâ] ve emanet kavramlarıyla örtüşür. “Onların işleri aralarında şûrâ iledir” (Şûrâ: 38) ayeti, sadece ferdi değil, toplumsal meselelerde de ortak aklın devrede olması gerektiğini vurgular.
Unutmamak gerekir ki, şekiller değişse de esaslar sabittir. Bugün demokrasi, halkın yönetime katılımını sağlayan, fikir ve inanç hürriyetini garanti eden bir sistem olarak; adalet, meşveret ve emanet esaslarına dayandığı sürece İslâm’a yabancı değildir. Bilâkis, onun fıtrî ve ahlâkî hedefleriyle örtüşür.
Kısacası, demokrasi bir “rejim” olmaktan ziyade, insan fıtratına en uygun yaşama biçimidir. Onu ahlâkî ve vicdanî değerlerle yoğurduğumuzda, hem dünyevî adaleti tesis ederiz, hem de İslâm’ın uygun bulduğu Hulafa-i Raşidînin yaşantısı ile tatbikatını göstermiş olduğu hikmetli düzeni yakalayabiliriz.