Hiç kimse hayatını, okulunu, şirketini, rast gele kişilere teslim etmez. Zira, her şeyin kural, tüzük, yönetmelik, kanunları vardır. Sosyal hayatın da temel kurallarını koyan Kur’ân, açıklayıp düzenleyen, hadîs, Sünnet-i Seniyyedir:
“Ey iman edenler! İnsanlar arasında adâlet edin; emaneti, işi ehline verin.”1 meâlindeki ayet, hem adalet hem de liyakati emreder. Aynı zamanda herşeyi yerli yerine koymaya adalet denildiğinden emanetle de ilişkilidir.
Yeterlilik prensibi olan liyakat; verilecek vazifeyi başarıyla yapabilme kabiliyet ve maharetidir. İçtimaî makamlar, idare, siyaset, meslekler, kısaca insanın sorumluluk sahasına giren her şey emanettir. Buna göre, iki veya daha çok şoför, usta, mühendis, yönetici farz edelim; iş kime verilecek? Akrabaya mı, dindara mı, yoksa daha iyi bilen ve işin uzmanına mı? Liyakatte bilgi, görgü, ufuk ve maharet şarttır. Ki, emanetleri daha ehil, liyakatli, maharet sahibi, uzman ve otoritesine vermek farzdır.
Aslında Müslümanların en avâmı bile, özel işlerini, “ehline, liyakatli olana, uzmanına” veriyor. Binanın planını iyi bir inşaat mühendisine çizdirir, yapımını daha usta olana, otobüs, gemi, uçak kullanımını gayr-i müslim de olsa, mahire veriyor. Peygamberimizin (asm) tavsiyesi çarpıcı: “Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına bakıp öyle değerlendirin. Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.”2 Bediüzzaman değerlendirmesi de şöyle: “Hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Fakat iş ve sanat başka olduğu için, fâsık bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte, şimdi salâhat ve mahareti [dindarlık ve uzmanlığı], tâbir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem edenler vezaife kifayet etmezler. Öyleyse, ya maharettir veya salâhattir [ya dindarlık veya sanatı, liyakati tercih edilecek.] Sanatta maharet ise müreccahtır.” İşte, sanatta uzmanlık, liyakat, beceri tercih edilir.”3 Demek, akraba, partidaş, dindar; değil, “san’at, maharet, liyakat, ehliyet” esastır.
Emaneti ehline, liyakatliye vermek adalettir; vermemek zulümdür!
Kendimizi test edelim: Emaneti, işi, ehline mi veriyoruz?
Dipnotlar:
1-Nisa Suresi, 58.; 2-Kenzu’l-Ummal, H. No: 8435., 8436.; 3-Münazarat, s. 56.