Problemsiz ve sıkıntısız bir dünya yoktur! İnsan olan yerde sıkıntı ve problemler kaçınılmazdır.
Özellikle deccalizm/süfyanizm, kapitalizm ve Kemalizmin dizayn ettiği günümüz siyaseti bizatihî içtimaî, siyasî problemlerin kaynağıdır.
Problemleri çözmek için kendi formüllerimizi kullanamayız. Zira, hastayı doktora götürürüz değil mi? Eğer kendimiz müdahale edersek hastayı öldürür, problemi daha girift hâle getirmiş oluruz. Problem ve sıkıntıları çözüp atlatmanın prensiplerinden bazıları şunlardır:
● Yapacağımız ilk şey, “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”1 mealindeki fermana göre, Kur'ân ve onun tefsiri olan Risale-i Nur'a müracattır. Her hastalığı teşhis ile tedavi etmiş, problemlerimizi çözmüştür.
● En büyük “düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilafa karşı; sanat, marifet, ittifak silahıyla”2 savaşmaktır.
● “Bir dert görünürse, devası asandır.”3 Demek ki, öncelikle hastalık, problem ve sıkıntıyı doğru teşhis etmeli ki, tedavi kolay olsun! “Her şeyi, olduğu gibi tavsif etmek gerektir.”4 Meselâ, “Denize, göle, dereye girmek orucu bozar mı?” diye sorana, “Bozmaz!” diye dosdoğru cevap vermeli.
● “Mübalâğa ihtilâlcidir [Abartı, karıştırıcıdır, reddetmeye sebep olur] […] [Mübalağa] seciye-i seyyie [kötü huy] ile iyilik etmek, fenalık etmek demektir. Bilmediği hâlde, tezyidinden [artırma çoğaltmada] noksan, ıslahından fesat, medhinden zemm [övgüsünden yerme], tahsininden kubh tevellüd eder [güzelleştirmekten çirkinlik doğar]. Zira muvazenet [denge ve ölçü] ve tenasüpten [uygunluktan] nâşi olan hüsnü [çıkan güzelliği], ihlâl eder. Nasıl ki, bir ilâcı istihsan edip izdiyad etmek [güzel gösterip artırmak], devayı dâ’e inkılâp etmektir [ilacı, tedaviyi hastalık ve sıkıntıya çevirmektir].”5
● Hürriyet, meşrutiyet, meşveret ve adaleti ihya etmeye çalışmak: Zira, “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, [meşveret, demokrasi, parlamenter sistem], adalet ve Şeriattır.”6
Dipnotlar:
1-Nahl Suresi, 43.; 2-Divan-ı Harb-i Örfî, s. 23.; 3-Münazarat, s. 73.; 4-Hutbe-i Şamiye, s. 127.; 5-Muhakemat, s. 43.; 6-Divan-ı Harb-i Örfî, s. 23.