—Dünden devam—
Bediüzzaman, Kur’ân, iman, İslâmiyet hizmeti için dünyevî rahatlıklarını feda etmiş; dünyevî, şahsî servetler edinmemiş, zühd ve takva ve riyazet, iktisad ve kanaatle ömür geçirerek dünya ile alâkasını kesmiştir.
Bu cümleden olarak, Müslümanların refah ve saadeti için bütün ömür dakikalarını sırf iman hizmetine vakf ve hasretmek ve ihlâsa tam muvaffak olmak için kendini dünyadan tecrid ederek, mücerred kalmıştır. Evet, Bediüzzaman iman ve İslâmiyet hizmeti için her şeyden bu derece fedakârlık yapan, fakat bütün bunlarla beraber ubudiyet, zühd ve takvada da bir istisna teşkil eden tarihî bir İslâm fedaîsi ve Kur’ân-ı Hakîm’in muhlis bir hâdimi payesine yükselmiştir.
Bediüzzaman’ın, Risale-i Nur davasında öyle bir itminanı, öyle bir sıdk ve sadakati, öyle bir sebat ve metaneti, öyle bir ihlâsı vardır ki, din düşmanlarının o kadar şiddetli zulüm ve istibdadları, o kadar hücum ve tazyikatları ve bunlarla beraber maddî yokluklar içinde bulunması, davasından vazgeçirememiş ve küçük bir tereddüt dahi ika edememiştir.
Said Nursî, Eski Said tabir ettiği gençliğinde felsefede çok ileri gitmiştir. Garbın Sokrat’ı, Eflâtun’u, Aristo’su gibi hakikatli feylesofları ve Şarkın İbni Sina, İbni Rüşd, Farabî gibi dâhî hükemalarından felsefe ve hikmette Kur’ân-ı Hakîm’in feyziyle çok ileri geçmiş ve Kur’ân’dan başka halâskâr ve hakikî rehber olmadığını dava etmiş ve Risale-i Nur eserlerinde ispat etmiştir. Bu hakikatlerde şüphesi olan olursa, Üstad ahirete teşrif etmeden bizzat şüphesini izale edebilir.
Said Nursî, Kur’ân ve imana hizmet mesleğini ihtiyâr edip, hiçbir maddî ve manevî menfaat, salâhat ve velîlik gibi manevî makamları maksat ve gaye etmeden, sırf Cenab-ı Hakkın rızası için hizmet yapmıştır. Basiretli ehl-i ilim tarafından bütün Müslümanlarca “Zuhuru beklenen siyasî ve dinî bir halâskârdır” gibi şahsına verilen yüksek mertebeyi Bediüzzaman hiddetle reddetmiş, kendisinin ancak Kur’ân’ın bir hizmetkârı ve Risale-i Nur Talebelerinin bir ders arkadaşı olduğuna inanmış ve beyan etmiştir.
Millî Müdafaa Vekâletinde yirmi beş sene hizmet görmüş muhterem, âlim bir zatın, şimdi aramızda bulunan bir kısım arkadaşlarımızla, evvelki gün ziyaretine gittiğimiz vakit, Bediüzzaman Hazretleri hakkında demişti ki: “Bediüzzaman’ın nasıl bir zat olduğunu anlayabilmek için Risale-i Nur külliyatını dikkatle, sebatla okumak kâfidir. Size bir misal olarak, yalnız dünyevî iktidarı bakımından derim ki: Bediüzzaman, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsiyle yalnız bir devleti değil, dünya yüzündeki milletlerin idaresi ona verilse, onları selâmet ve saadet içinde idare edecek bir iktidar ve inayete mâliktir.”
Sözler, s. 845-46
LUGATÇE:
iktisad: haddi aşmama, aşırı gitmeme, israf etmeme, yerinde ve olması gerektiği kadar sarf etme.
itminan: kalben emin olma, iç huzuru, gönül rahatlığı, tatmin olmuşluk hâli.
Millî Müdafaa Vekâleti: Millî Savunma Bakanlığı.
mücerred: yalnız, tek; bekâr.
riyazet: az yiyip içme, az uyuma, dünya lezzetlerinden sakınmak sûretiyle nefsi terbiye etme, ahlâkı güzelleştirme.
sıdk: doğruluk.
sebat: kararlılık, azimlilik.
ubudiyet: kulluk.
zühd: dünya zevk ve servetine kalbinde yer vermeme, dünyayı kalben terk etme.