Fert, aile, toplum, menhûs ve dehşetli bir gerginlik, ötekileştirme, kutuplaşma anaforuna sürükleniyor! İçtimâî, siyâsî düğümleri elinde bulunduran iktidar ne yapıyor, biz ne yapıyoruz?
Biliyoruz ki, bir toplumda hürriyet, adalet, meşrutiyet, demokrasi yoksa orada istibdat, baskı, cehalet, fakirlik vardır. İşte istibdatın hâkim olduğu İslâm ve sair ülkeler!..
Bediüzzaman’ın tesbitine bakalım: “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür [zorbalıktır.] Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır.”1 Bunların hâkim olduğu yerde başta inanç ve fikir olmak üzere her türlü hürriyeti ihtiva ettiğinden tüm şevk ve ulvî duyguları uyandırır, istidat (potansiyel yetenek) ve kabiliyetleri geliştirdiğinden adalet, düzen ve mutluluk vardır. Zira, “Meşrûtiyet insanı hayvanlıktan kurtarır. Devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder.”2 Evet, millet ve devletin bekası şahsa değil, hürriyete, meşrûtiyete, demokrasiye bağlıdır.
Şimdi kaos, kriz ve kutuplaşmayı engelleyecek, hürriyet ve adaleti ihya edecek tedbire bakalım: Evvelâ, “Hürriyet-i umûmî [herkesin hürriyeti, millet ve ülkenin hür olması] efrâdın [kişilerin] zerrât-ı hürriyatının muhassalıdır [hürriyet zerrelerinin neticesidir]”3 Yani herkes, ekseriyet “ imanın özelliği olan hürriyeti, meşrûtiyeti” benimsemelidir. Ve bir adaletsizlik, haksızlık, zulüm, hak ve hürriyet ihlâli, çifte standart ortaya çıktığında hürriyetçiler karşı gelmeli, itiraz etmeli, telafisi için gerekli tedbirlerin alınmasına destek vermelidir.
Bu aynı zamanda farz bir vazife, bir mükellefiyettir. Bunun Kur’ân literatüründeki adı, "emr-i bil-ma'ruf nehy-i an-il-münker"dir. Yani, hak, doğru, güzeli emretmek, anlatmak, tebliğ etmek; çirkin, kötü, yanlıştan nehyedip uzaklaştırmak bir vecibedir şu meâldeki âyete göre de: "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir."4
Her ana-baba kendisini test etsin: Kaçı çocuğunu karşısına alıp, “Yavrum Allah’ın bu emrini dinle; hak ve hürriyetlere sahip çık, haksızlık ve zulümlere itiraz et, karşı gel!” diye tebliğ etmiş, ediyor, edecek!? Bu bize farz değil mi yoksa!?
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 23.
2- Münazarat, s. 23.
3-Age., s. 55.; 4-Lokman Suresi: 17.