Eskiden çokça ve sıkça gazete ve dergilerde yazı yazan ve şimdi kenarda duran bazı fikir ehli kardeşlerimiz belki de bu boşluk sebebiyle, “Kendi kendimize Nurculuk yapıyoruz” diyor.
Evvelâ gazete, dergi, kitap ve sâir sesli, görüntülü yayınlar, Risale-i Nur tefsirinin “şerh ve izahlarıdır.” Bunların herbiri bir okuldur; kamuoyundaki âvamdan havâssa herkese hitap eder.
Ayrıca, Nurlardan “Herkes kendi kendine bir derece istifade eder; fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. İman hakikatlerinin izahı olduğu için hem ilim hem marifetullah hem huzur hem ibadettir.”1 “Herkes her meselesini anlayamayacağına” göre, “ceride-i seyyare” dediğimiz dershanelerle müzakere, münazara, müdavele-i efkâr, “şerh ile izah” yapmak gerekir.
Risale-i Nur harika ve orijinal üslubu ve ilmî kurgusuyla baştan başa imanî, fikrî hakikatlerle bezenmiştir. Fen, sosyal, manevî ilimlerin harmanlanmasıyla hâsıl olan “yüksek İslâm ve iman ilimlerin sırları”; fen ve sosyal ve İslâm ilimlerinden her bir dalın kendine has mefhum ve tabirleri var. Bunlar yalnız başına anlaşılamaz ve çözülemez. Sual şöyle de sorulabilir:
“Derslerde kendi kendimize Nurculuk mu yapıyoruz?” Hayır! Derslerde hem iman hakikatlerini terennüm ve tefekkür ediyor. Ki, öğrenmenin, hafızaya nakşetme psikolojisinin en kesin yolu tekrardır:
“Tesbit etmek için tekrar lâzımdır, te’kid için terdad [sağlamlaştıran tekrar] lâzımdır, teyid [doğrulamak] için takrir, tahkik, [yerleştirmek, incelemek], tekrir [güçlendirmek için tekrarlamak] lâzımdır. Umumun kalblerinde yerleştirmek için çok defa muhtelif suretlerde tekrar lâzımdır.”3
İşte, yazılı, sesli ve görüntülü yayınlar ile bunu yapmaya çalışıyoruz! Deccal/Süfyan çıktı; eli kalem, dili kelâm, zihni ilim tutan herkesi cihad-ı manevîye çağırıyoruz! Zira, “Padişahların padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur’ân denilen musikâ-i İlâhiyesiyle umum âlemi doldurarak kubbe-i asumanda şiddetli ses getirmekle, sadef-i kefh-(mağara) misâl olan ulema ve meşâyih ve hutebanın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı onların lisanlarından çıkıp seyir ve seyelân ederek, çeşit çeşit sadâlarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren ve herbir tel, bir nev’iyle onu ilân eden o sadâ-yı semavî ve ruhanîyi”4 işitmek istiyoruz!
Dipnotlar:
1-Emirdağ Lâhikası, s. 445.; 2-Lem’âlar, s. 171.; 3-Sözler, s. 221.; 4-Münâzârât, s. 46.