İmralı Hapishanesinde yatan PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan, kendi örgütüne yönelik radikal bir açıklamada bulundu: Kısaca “Silahlı mücadele bırakılsın. Örgüt kendini feshetsin. Özerklik talebi yok, federasyon da yok; demokratik mücadele var” dedi.
Kurmay ekibin bulunduğu Kandil’den, söz konusu çağrıya hemen ertesi gün olumlu cevap geldi. “Liderimizin emrindeyiz” denildi.
Öcalan’ın kendi el yazısıyla hazırlayıp taraftarlarına sunduğu yeni açıklama, toplumun bir kesimi tarafından ihtiyatla karşılanırken, diğer bir kesimi tarafından memnuniyetle alkışlandı. (*)
Memnuniyetlik, silâhların bırakılması ve örgütün kendini fesh etmesinin istenmesi sebebiyledir. Ateşli silâhların kullanılmaması, kan ve gözyaşının akıtılmaması, her sağduyu sahibini elbette memnun eder ve etmeli. Tabii, önemli olan fiiliyatta buna uyulup uyulmayacağı hususudur. Bunu da zaman gösterecek.
Bununla beraber, bu örgütün bundan böyle başta Türkiye ve Suriye (Rojava) olmak üzere, Irak ve İran’ı da içine alan parçalı coğrafyada siyasî mücadele ve müzakereye ağırlık vereceği anlaşılıyor. Bu noktada önem arz eden husus şudur: Onların ifadesiyle “demokratik mücadele ve müzakere”yi kiminle ve nasıl yapacaklarıdır. Eğer içinde yaşadıkları toplumun meşrû yönetimleriyle, özellikle parlamentoları ile anlaşma yoluna giderlerse, bundan Türkler, Kürtler, Araplar ve Acemlerin ekserisi herhangi bir tedirginlik içine girmeden gelişmeleri hayra yorabilirler. Şayet, ecnebilerle, İsrail, ABD ve İslamiyet düşmanı bazı Avrupa devletlerine sırtlarını dayama cihetine giderek süreci yönetmeye devam ederlerse, işte o takdirde çok zaman alıcı yeni bir çözümsüzlük dönemine tekraren girilecek demektir.
«
Öcalan’ın açıklamasında dikkat çeken bir başka nokta, dünyada komünizmin ve “reel sosyalizm”in çökmesiyle birlikte, PKK’nın da felsefî ve ideolojik yönden bir çöküş evresine girdiğini itiraf etmesidir.
Esasen, örgüt, bu yönü itibariyle Müslüman Kürtlerden tamamen kopuktur. Onların dinî, örfî, vicdanî değerleriyle uzaktan yakından bir alâkası bulunmamaktadır. Özetle, PKK, Kürtlerin millî vicdanından doğmuş bir örgüt, bir hareket değildir. Kemalist tahrikli ve hariç bağlantılı bir projedir. Bu proje ömrünü tamamladı. Sıra gömülmesine geldi. Gömülme merasiminin nasıl ve nerede yapılacağı henüz belli değil. Belli olan bir şey varsa, o da bu örgütün hiçbir dinî ve millî teamüle göre gömülmeyeceğidir.
«
Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde yeni gelişmelere kafa yoran bazı kimselerle yaptığımız görüşmelerde, bundan sonraki beklentilere dair şu tesbitlerde bulunduk:
DEM seçmeni de dahil olmak üzere, bölge halkı, kesinlikle terör eylemleri ve kanlı çatışma istemiyor. Bundan gına getirmiş, ikrah etmiş durumda. Gelecek neslin, huzur ve güven içinde yaşamasını istiyor.
PKK yönetim kadrosu, kurucu lider Öcalan’ın emir ve direktifi dışına çıkamaz. Söz verdikleri gibi ateşkese uymak ve örgütü feshetmek durumundadırlar. Buna uymayanlar, tâ başından beri bilinmektedir ki, hiç affedilmezler ve bir şekilde mutlaka infaz edilirler.
Örgüt, liderin çağrısına uymakla beraber, devletten de bazı beklentileri illâ ki olacaktır. Meselâ: Dengeleri sarsmayacak bir affın yürürlüğe konulması. Fikir suçundan dolayı hapiste yatan örgüt elemanlarının kademeli bir şekilde tahliye edilerek hiç olmazsa tutuksuz yargılanması.
Gelişmelerin seyrini önümüzdeki günlerde daha net şekilde görme imkânı olacak gibi görünüyor.
………………………
(*) Öcalan, aslında 2013 yılı Nevruz’unda da benzer bir açıklamada bulundu. Düşük profilli olmakla beraber, tâ o zaman da silâhların bırakılmasını istedi. Ne var ki, konjonktürel şartlar bunun fiiliyatta gerçekleşmesine imkân-fırsat vermedi. O zaman beliren ateşkes ümidi, maalesef patlatılan bombalarla, akıtılan masum kanlarıyla ve bilhassa 2015’te tekrarlanan iki seçim arasındaki çatışmalarla açılan hendeklere gömülmüş oldu. Şimdiki ateşkes ve silâhların bırakılması çağrısı, öncekine nisbeten daha ciddi ve etkili görünmekle beraber, yine de bunun ihtiyat ile karşılanması gerekir. Zira, kırk yıldır az-çok bilinen bu örgütün hem ardı-arkası karanlık, hem de itibar noktasında hiç güven vermiyor.