Bir kızı olmalı insanın. Hasret çektiği çocukluğuna döndüren… Tozlanan hatıraları anımsatan…
Mazinin derinliklerinde dolaştıran… Zaman zaman güldüren, bazen de hüzünlendiren... Çocukluğunu geçirdiği mahalleye özlemini dindiren… Sabahtan akşama kadar bitmeyen oyunlar oynayan… Yorulmanın ne anlama geldiğini bilmeden saatlerce koşan, kovalayan, yakalayan… Acıktığında mahallenin hacı teyzesine giderek salçalı ekmek yiyen… Akşam ezanı okunduğunda evin yolunu tutan… Tüm günün hareketine rağmen ertesi sabahı iple çeken… Bir an önce uyuyarak en kısa sürede sabaha kavuşmak isteyen… Yaramazlık yaptığında masumlaşan… Anne-babadan azar işittiğinde kafasını öne eğerek halının desenlerini inceleyen… Ödevini yapmasa bile çantasını açarak bir umutla mucize bekleyen…
Bir kızı olmalı insanın. Hız ve haz çağında zamanı yavaşlatan… İnsana vakit ayıran… Telefon, televizyon, bilgisayarı düşünmeden yaşayan… Kalabalıklar içinde artan yalnızlığa ilaç olan... Unutulmayı yüz tutmuş eski dostları hatırlatan… Rızık peşinde koşan beşere, asıl zenginliğin sevgi olduğunu yaşatan… Küçük görünen bir tebessümün aslında ne kadar büyük olduğunu haykıran… Caminin yakınından geçildiğinde “Baba! Bak camii!” diyen… Ezan okunduğunda “Baba! Camiye gidebilir miyiz?” diyerek teşvik eden… Camiye gidildiğinde namazı unutup arkadaşıyla gönlünce koşturan… Namaz bittiğinde “Baba! Birazcık parkta oynayabilir miyiz?” diye soran… Parktan eve giderken gördüğü ilk marketi göstererek “Baba! Sadece bir tane bir şey alabilir miyiz?” şeklinde reddedilemez teklifte bulunan…
Bir kızı olmalı insanın. Günahlarla içli dışlı olan insanlara nur gibi parlayan… Kalbinde ne hissediyorsa dilinde de o olan… Sevginin en saf hâlini lisan-ı hâliyle gösteren… “Baba! Seni çok seviyorum!” dediğinde içinin yağını eriten… Boynuna sımsıkı sarıldığında o an dünyanın en mutlu insanı olduğunu düşündürten... En bunaldığın anlarda, aklına geldiğinde ferahlatan… Birlikte vakit geçirdiğinde çok mutlu olan ve bu mutluluğu gülmesiyle bulaştıran… Hislerini saklamayan… Kızdığında, hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda bunu tüm hücreleriyle anlatan… Öğrenme ve soru sorma iştiyakı bitmeyen… Her merak ettiği mevzu açıklandığında yeni konular ve sualler bulan… En fazla kullandığı kelimelerin başında “Neden?” gelen…
Bir kızı olmalı insanın. Aileye katıldığı andan itibaren evi bereketle dolduran… Şefkat kahramanı olacağını her fırsatta gösteren… Sevgi ve şefkatin küçük bir bedende en iyi tezahürünü nazara veren… Kuş, kedi, ağaç, meyve gibi herhangi bir mevcudat gördüğünde “Baba! Bunları Allah yaratmış!” diyerek sevgisini gösteren… Anne-babanın nelerden ve hangi cümlelerden hoşlandığını analiz ederek onları mutlu etmeye çalışan… Her gece dinî hikâye anlatan kitapların okunmasını isteyen… Aklına bir şey geldiğinde bir anda yataktan fırlayarak coşkuyla anlatan… Küçücük kollarını sonuna kadar açarak “Baba! Ben seni bu kadar çok seviyorum!” diyen… Tavizsiz dik duran (Haşiye-1) ve ay kadar parlak (Haşiye-2) olan…
Haşiye-1: Büyük kızım Elifnur
Haşiye-2: Küçük kızım Zehranur