Gittikçe benzeşiyor suretler. Gitgide azalıyor kelimeler, cümleler... Bir bakış, bir göz süzüş, hatta sessizlik...
Çok şey anlatır oluyor. Giderek aydınlanıyor yollar. Sis kalkıyor patika yoldan. Köyken kasaba, kasabayken şehir oluveriyorsun. Aşkın kanatlarında uçuyor rüzgâr.
Benzeşmek büyülü bir kelime. Pek çok merhaleden oluşan bir yolda, kah düşerek, kâh ezilerek, kâh eğilerek, fırlayarak çeşitli parkurlardan geçtiğin ve sonunda oluştuğun o şeyin adı. Tedricî bir evrilmeyi büyütüyor içinde.
Ruhun ruhuyla buluştuğu, gönlün başka bir gönülde dinlendiği evliliklerde, eşler arasındaki duygu durumu gibi düşünebilirsiniz. Ya da gönülden iki dost, kalben bağlı arkadaşlıklar ve hâlin söylenerek değil söyleşerek anlaşıldığı yârenlikler de girer buraya. Hayırhah kelimesini kullanır Üstad -ki çok severim bu kelimeyi- hayra ileten, ulaştıran, eriştiren ve hayırda buluşulan anlamlarında da anlıyorum. Bir gönül mahcubiyetinin bile satırlar arasından okunabildiği, söylenmeden bilinebildiği farklı bir kimya işte o. Herkesle kurulamayan, her şeyde olmayan değişik bir izdüşüm..
İnsan insana şifa demişler. Bu anlamda bakınca ebedî dostlukların ne kadar şifayâb olduğu tartışılmaz elbette. Aslında şekilleri bile değişiyor şifa oluşun. Bazen bir tek kasımpatı, bazen bir tebessüm, güzel bir cümle, kelime, hatta yanlışa giden dostu kendine getirecek tokat gibi sözler bile şifa olabiliyor. Telefonda birbirlerine hiçbir şey demeden saatlerce karşılıklı ağlaşanların varlığı, derin derin düşündürmeli. İnsan anlamak isteyince sessizliğinden de anlıyor, sesinin binbir tonundan da. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” derler tekerleme gibi. Ama ne kadar doğru bir tesbit olduğunu insan görüp geçirdikçe anlıyor.
Benzeşmekte biraz da bu yön var işte. Birbirini anlamak isteyen iki insanın, zamanla birbirlerinin renklerine bulaşması. Karışması ya da dönüşmesi değil, bulaşması... Ben kırmızıysam, üzerimde azıcık yeşil var gibi. Evliliklerde eşlerin de böylesi hâller sergilediklerini görürüz. Ân olur, zaman düşer, zamansızlığı yudumlarsınız sonsuzluk yolunda. Ân olur, mekânlar farklılaşır, ama gül kokusu taşımaya devam eder rüzgâr. Tüm bunlar samimiyetin sıcak penceresinden bakınca mümkün.
“Evet, velâyetin kerameti olduğu gibi niyet-i hâlisenin dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır.”1 diyen Üstadıma binler dualar, dualar...
Dipnot:
1- Mektubat, s. 40.