"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kalbin figanı

Havva KÜÇÜK KONUR
25 Şubat 2025, Salı
Kendi içime gömülmek, kendimle kalmak, kendime kalmak...

Bir hâlin, bir tasvirin içinde sonsuzluğa uzanan bir yoldayım. Ellerim sıcak, yolumda taşlar var. Belki kumlar, üzerinde kaldırımlar... Uçan rüzgârın uçurduğu toz zerreleri... Nerdeyim bilmediğim, bilmeye çalışmadığım bir yer... Belki dünya, belki ahiret... Bağsız yarınlarım, bağsız geçmişim ve tutunmaya çalıştığım şimdi... Nedendir, niyedir tartamıyorum bile. Bir kıyamet mi kopacak? O ben olmalıyım.

İçimde fırtınaları kopardığım bir gece... Masamda üç mum yanıyor. Farklı renklerde, farklı kokularda... Nedense eritemiyor içimdeki yokluğu. Nedense hep buz kesiyor bir yerleri kalbimin. Gözümde hep yaş mı olacak diye düşünmeden edemiyorum. Her kalemi elime alışımda hep hicran mı yazacak kalemim? Ne zaman bir inşirah olsa, hep bir hazan rüzgârı geliyor peşi sıra. Ne zaman soğukta bir ateş yaksak, üzerine karlar düşüp söndürüyor. Güzel günleri ne zaman ata bindirsek, iki adım atmadan atın ayakları tökezliyor, yere yatıyor. Bekliyoruz, bekliyoruz bir ümit, binler ümit... İçimiz vaveyla...

Ya Rab! Bu uğursuz gecenin 

yok mu sabahı?

Mahşerde mi biçarelerin 

yoksa felahı,

Nur istiyoruz, 

sen bize yangın veriyorsun,

Yandık diyoruz, 

boğmaya kan gönderiyorsun!

Diyen Mehmed Akif, zamanının değil zamanların ağıdını yakmış. Kopan fırtınaları bizatihi vicdanında hisseden ve söndürmeye çalışan yüreklerin varlığı bir kat daha yakıyor içimi. Vicdanlarına eş olmak, aynı acıyı ciğerimde duymak bahar nefhasına hasret bırakıyor. Serinletici nefesler... Nerdesiniz?

Sesler, sesler... Bitmek bilmeyen, neye hizmet ettiği çözülmeyen sesler... Anlam arayışlarım sürerken nerden nasıl neyi duyacağımı şaşırıyorum. Kime kulak versem hepsinde apayrı imtihanlar... Kürek mahkumuna verilen ceza gibi... Bir kaçak muhakemenin kördüğümü... İçinden çıkılmaz yerlerde yalınayağım. İçim üşüyor, kalbim üşüyor ve sessizliğin lâl bırakan hicranı vuruyor yüzüme. Neden?

Aşamadığım sorular boynuma dolanıyor. Kiminin altında kalıyorum, kiminin dilinde... Elimden gelen bir şeyler olsaydı keşke... Köprüler kursaydım mesela, üzerinden geçselerdi... Taşlar döşeseydim ayakları ezilmeseydi... Yollar yapsaydım perişan olmasalardı... Güzel sesler çıkarıp güzel renkler oluştursaydım teknemde. Kimse kimseyi rahatsız etmeseydi... Hem kendine yer açsaydı, hem de diğerinin yerini gasp etmeseydi... Olur muydu? Yapabilir miydim? Bana düşen bir şeyler olmalı. Elimden gelen bir şeyler...

En büyük yükler sona kaldı. En büyük imtihanlar yaşlılığa saklandı. Çıkabilecek miyiz bu yolu, kaldırabilecek miyiz yükleri derken, belki de unuttuğumuz bir şey... Biz neyin gerçekten hâkimiyiz ki? Öngörürsün, önlemler alırsın, insanlara duyurursun, gemini yaparsın, sana inananlar gelir. Ve yağmur yağar, sel su birbirine karışır, günlerce çalkalanır ve:

“Ey yer, suyunu yut. Ey gök suyunu tut denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cudi’ye oturdu ve “ Kahrolsun o zalimler topluluğu” denildi.” (Hud Suresi: 44.)

Okunma Sayısı: 222
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı