İnsanın yaradılış mu’cizesinin, sır ve şifrelerle programlı hafıza merkezleri olan genler, kudret kalemiyle insan organizmasına özet olarak makro âlemin, mikro âleme yerleştirildiği mikroskobik varlıklardır.
Sağlığın genetik şifre ve programlarının önemli bölümü genetik mirasla bu aktif zerrelere, ilim-irade ve kudretle yüklenmiştir. Bilinen bu bilimsel gerçekler yanında, gözden kaçırılan ve ucu kader programlarını zorlayan noktaların incelenmesi yerinde olacaktır. Karşılaşılan hastalıklar, derinlik ve çözümsüz bir hal aldıklarında, her kesimden bir soy geçmişi ve genetik bağlar yorumu ön plana çıkarılmaktadır. Genetik mirasın önemi bilinmekle beraber, her olumsuz durumun genlere bağlanması kolaycılık, sorumsuzluk ve alın yazısı gibi yanlış yorumlara yol açabilmektedir.
Sağlıklı hayat prensiplerinin uygulanması sırasında, genetik ifadelerin de güçleneceği unutulmamalıdır. Bilimsel araştırmalardan anlaşıldığına göre: “Genlerimiz bizi bazı şeylere yatkın hale getiriyor olabilir. Ancak kaderimizi belirlemiyor. Davranışlarımızı ve çevrenin genlerimiz üzerindeki etkisini değiştirirsek, gelişmeler kontrol altına alınabilir. Yediğimiz her gıda, yaptığımız her egzersiz, yaşadığımız her stres, aklımızdan geçen her düşünce, her çevresel, kimyasal, kısacası maruz kaldığımız her şey gen ifademizi etkiliyor. Genlerimiz sabit olabilir, ama gen ifadesi değişiyor. Hangi genlerin aktive olup, hangisinin devre-dışı kalacağını biz tercihlerimizle etkiliyoruz.
Önümüzde bir piyano olduğunu düşünün. Genlerimiz piyanonun tuşları. Değişmiyorlar. Piyanoda nasıl 88 tuş varsa, bizim de 20 binden fazla genimiz var. Epigenom (genlerin çalıştırılması) ise piyanist. En kötü gürültüyü çıkarması da, en güzel ezgiyi çalması da mümkün. Genlerin nasıl işlediğine bakalım. Esas olarak çevrenin etkisine göre belirleniyor. Çevre derken hayat tarzı, toksinler ve düşüncelerimiz dahil, genlere etki eden her şeyden söz ediyorum. Genleri suçlamayı seviyoruz. Ailemiz diyabetik diye siz de öyle olmak zorunda değilsiniz.
Gen ifademiz yediklerimize, hareket edip etmediğimize, vücudumuzu tazeleyip tazelemememize, uykuya, düşüncelere, hislere, sosyal ilişkilere göre değişiyor. Bunların doğru yapılması halinde düzenli, aksi halde darmadağın oluyor. Sağlık genlerini mi yoksa hastalık genlerini mi açacağız, bu bizim elimizde. Kilo alma ve kilo verme genlerinden hangisini açacağımıza karar veren biziz. Çünkü mevcut sağlığımızın %90’ı çevrenin etkisinde. Kısacası çevrenin etkisi, genlerin önüne geçiyor. Pasif alıcı durumuna geçip, sonsuza dek hasta ve şişman kalmak değişmez değil, kontrol bizde. Bazı genlerin sizi hastalıklara yatkınlaştırdığı kesin olduğunu söylemek, illa bu rahatsızlıkları yaşayacağınız anlamına gelmiyor. Demek ki ne yiyeceğimizi, nasıl spor yapacağımızı ve yaşayacağımızı anlamamız gerekiyor. Bunu yaparak genetik dezavantajları dengelemek mümkün. Genlerimizle uyum içinde yaşamak zorundayız. Anlaşılması gereken şey basit: Şarjörü genetik dolduruyor ama tetiği çevre çekiyor. Uzun lafın kısası, genlerinize kafayı takmayı bırakın. Gen ifademizdeki muhtemel problemleri hayat tarzımızla gidermek kesinlikle mümkün. Ne kadar sağlıklı olacağımızı genlerimiz değil, bizim yaptıklarımız belirliyor.” (1)
Bu bilgiler çerçevesinde değerlendirildiğinde genetik sağlığımızın geliştirilmesi, soyumuzun derinliklerinden gelen genetik mirasa bırakılmayarak, cüz-i ihtiyarîmizin yani tercih etme kabiliyetimizin kontrolünde, ilim-irade ve korunabilme gayretlerimizle sağlanabileceği, genlerimize İlâhî Kudret tarafından öğretilmiştir. Yalnız dedelerimizden miras kalan genlerimize bağımlı bırakılmamışız. Hastalıklı genlerin geliştirilerek güçlendirilmesinden olabileceği kadar, sağlıklı ve güçlü genlerin kalitesini tahrip etmenin sorumluluğu da bizim hayat tarzımıza bağlanmıştır. Genetik ifadelerin sağlıklı gelişebilmesi sonucunda, vücudumuzun olumsuz şartlara karşı güçlü ve gelecek nesillere de sağlıklı genler miras bırakılabilmesi için, sağlıklı hayat prensiplerine uyumlu bir tarzda yaşanması lâzım gelmektedir.
Gen sağlığının ifadesini geliştirmeye çalışırken, uyulması gereken önemli kuralların unutulmaması şarttır. En başta ultra-işlenmiş endüstri ürünü yiyecekler, genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri ile kimyasal emülgatör maddelerle doldurulmuş ürünlerden uzak durulmalıdır. Kalitesiz yağlar, rafine şeker ve kepeksiz bol nişastalı unlu ürünlerin kullanılması, organizmanın bütün sistemlerini olumsuz etkiler. Yağ, un ve şeker birlikte kullanıldığında zararları daha da artmaktadır.
Sağlıcakla kalın.
Dipnot:
1) Dr. Mark Hyman, Şarjörü genetik dolduruyor ama tetiği siz çekiyorsunuz, 13-19 Ekim 2023 Oksijen Gazetesi