Bu vadide birçok konumdan bahsedilebilir, fakat, ben bizim için aynı zamanda saadet-i ebediye vesilesi olan çok önemli iki konumu idraklerinize arz etmeye çalışacağım:
1. İnsan olarak konumumuz; şöyle mahlukata bakıyorum. En alt tabaka olan cansız, taş ve maden değiliz. Onun bir üstü sadece canlı olan bitki değiliz. Onun daha üstü olan ruhu da olan hayvan da değiliz. Onların da daha üstü olan ruhanî olup cismi olmayan şeytan veya melek de değiliz. Ve son olarak ne mutlu bize ki onların hepsinin de üstü olan insanız.
Yani biz aynı zamanda onların hepsini cem eden, câmi bir mevcuduz ve Rabbimizin “ahsen-i takvim” olarak yarattığı, şu kâinat ağacının çekirdeği ve en mükemmel meyvesiyiz. O hâlde biz bütün davranışlarımızı buna göre tanzime mecburuz. Yani bütün söylem ve eylemlerimiz hep o minvalde olmalı yoksa indallahda bu mükemmel, muazzam ve mübarek nimetlerin hesabını veremeyiz.
Bir de isyan etmek de, ne demek? Biz çılgın mıyız? Yoksa ahmaku’l-humakadan tahammuk etmiş bir ebleh miyiz? Yani hiçbir insan; Allah (cc) yaptığı iyiliğin zerresini bize yapamaz ve yine hiçbir kimse Allah’ın (cc) vereceği zararın zerresine mâni olamaz. Fakat biz; maazallah yanlış konuma saplanmakla kendimizin en azılı düşmanı olmuş oluruz. Bundan silkinip, titreyip kendimize, yani aslî konumumuz olan yaratılış maksadımıza dönmemiz elzemdir.
2. İslâm olarak konumumuz: Cenab-ı Hak şu dünyayı veya hayatı âdeta eğitim kurumlarının kademeleri gibi tanzim etmiştir. Mesela, Hz. Âdem dönemini ana sınıfı kabul etsek, Hz. Nuh’un dönemini ilkokul, Hz. Musa’yı orta, Hz. İsa’yı lise dönemi kabul etsek, biz ahirzaman peygamberi Hz. Muhammed’in (asm) ümmeti olarak üniversiteye tekabül ederiz ki, Rabbimiz buna “Bugün sizin üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak ancak İslâm’a razı oldum”3 buyuruyor ki, ahsen-i takvimde yaratılan bir insana en ahsen bir dinden daha büyük bir nimet olabilir mi? Ve bu sayısız nimetler ve konumların şükürleri nasıl ödenir? Ancak; efradını câmi, ağyarını mâni bir namazla olabilir. İşte insanlığın en büyük sorumluluğu budur. Zaten bu dinin kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm’de ins ve cinne meydan okumakla bu nimeti aleme ilan ederek; “Siz de elinizden geliyorsa böyle bir kitap getirin ve onun için bütün yardımcılarını imdada çağırın. Değil tamamına en küçük suresine bile, getiremediniz, getiremezsiniz ve getiremeyeceksiniz”4 diye bütün zaman ve imkânlara şâmil meydan okuyor. Peki, bundan daha mükemmel bir konum olabilir mi? Böyle bir nimetin şükrü nasıl eda edilebilir ki, buna rağmen bugünkü Müslümanlar; o zavallı mülhidler, ateistler ve hayvandan daha aşağılık habislere karşı nasıl tabasbus ve tezellül edebilir? Ve Allah korusun bu kadar büyük nimetlere rağmen bu zillet, Müslümanı o illetlerin de altına düşürür.
O hâlde konumumuzun farkında ve sorumluluğumuzun idrakinde olmaya mecburuz, çünkü “Bu dünyada, konum olarak; kulluk için gelinen, hesap için gidilen bir yerdir”
Vesselam.
Dipnotlar:
3- Maide Suresi: 3.
4- İsra Suresi: 88.