İştiha; bir şeye duyulan istek, arzu ve iştah. Allah’ın (cc) insana ihsan ettiği sayısız nimetlerden bir tanesi de iştiha nimetidir.
Bu nimet istikamette istimal edildiği takdirde Allah’ı tanımakta, esma ve sıfatların idrak edilmesinde bir miyar bir mihenk olacaktır. Çünkü Cenab-ı Hak insana “Öyle cihazat ve aletler ve havâs ve hissiyatlar ve bilhâssa nefs, heva ve ihtiyaç ve iştiha ve hırs ve dava vermiştir.”1 ki bu mezkûr hasiyetler insana marziyat-ı İlâhiyeyi kazanmaya vesile olacaktır. Ve yine Cenab-ı Hak “Nimetlerden istifade etmemiz için bize de yüzlerle ve binlerle iştihalar, ihtiyaçlar, duygular, hissiyatlar, hisler vermiş.”2 Bunlar olmadan, nimetlerin kıymetleri tam idrak edilemez.
Hem “Zât-ı Hayy-ı Kayyum, insana bütün esmasını ihsas etmek [hissettirmek] ve bütün enva’-ı ihsanatını [ihsan çeşitlerini] tattırmak için öyle iştihalı bir mide vermiş ki, o midenin geniş sofrasını hadsiz enva’-ı mat’umatıyla [sonsuz yiyecekleriyle] kerimane [cömertçe] doldurmuş.”3
Hatta “Ağızların en ince zevklerini ve iştihaların her nev’ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî it’amlar ve ziyafetler.”4 Keza yemek yemek, iştihadan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır.
Nimetlerin kıymetini ve nimet sahibinin marifetini idrak etmenin bir vesilesi midedeki iştihadır. Malumdur ki açlık nispetinde yemeklerden zevk alınır. Aynen öyle de Allah’ın ikram ve ihsanına yani rahmetine, rahimiyetine ihtiyaç ve fakirlik nispetinde mazhar olunur. Zira “Sen Ganiyy-i Mutlak’ın bir abdisin. Abdiyetine şuurun varsa, senin elîm fakrın [çok sıkıntı veren fakirlik] leziz bir iştiha olur.”5
Demek ki âcizlik, fakirlik ve ihtiyaç, insana azap ve sıkıntı vermek için değil, Allah’ın isim ve sıfatlarını daha iyi tanıma ve O’nun (cc) nimet sofralarından daha güzel istifade etmek için verilmiştir.
Kişinin karşılaştığı olay ve hadiselerde yani sıkıntı ve musibetlerin verilmesinde de aynı hikmet caridir. Sıkıntı ve musibetlerle Allah’a karşı acizliğini ve fakirliğini idrak eden adam, Allah’a iltica ediyor. Dolayısıyla Allah’ı tanımada acizlik, bir vasıta olmuş olur. Fakirliğini ve ihtiyacını hissettiği nispette de ihtiyaçtan münezzeh olan Allah’a şükreder, hamd eder. Zaten “Rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir.”6
İnsana maddî iştihalı bir mide gibi, manevî mideler de verilmiştir. Hayat ve insaniyet midesi gibi. Hayat midesinde duygular eller hükmündeyken; insaniyet midesinde de akıl, fikir ve hayal eller hükmündedir. Allah, gayet geniş bir İlâhî nimet sofrası açmıştır.
Rububiyet mertebelerindeki, ulûhiyet dairelerindeki ve haşmetnümâ icraatlarındaki İlâhî nimetlerden ancak akıl, fikir hayal ve duygular vasıtasıyla istifade etmek mümkündür.
Zira “Kur'ân, semadan nazil olmuştur. Ve O’nun nüzûlüyle semavî bir maide ve bir sofra-i İlâhiyede nâzil olmuştur. Bu maide, tabakât-ı beşerin iştiha ve istifadelerine göre ayrılmış safhaları hâvidir. O maidenin sathında, yüzünde bulunan ilk safha tabaka-i avama aittir”7
İnsan bu manevî nimetlere ne kadar fazla teveccüh ederse, onlara karşı iştihası o kadar artar. Çünkü “Ukde-i hayatiye [hayat çekirdeği] ve nuranî esaslar, tekerrür [tekrar] ettikçe iştihaları açar; misk gibi, karıştırıldıkça kokar.”8
Bu semavî maideye ve sofra-i İlâhiyeye her zaman insanın ihtiyacı olduğundan Kur’ân-ı Kerîm tekrar tekrar tahşidat yapar. Zira “Tekrar-ı ayet [ayetlerin tekrar edilmesi], tekerrür-ü ihtiyaçtan [ihtiyaçların tekrarından] ileri gelmiş. O ihtiyaca işaret ederek ve uyandırıp teşvik etmek, hem iştiyakı ve iştihayı tahrik etmek için tekrar eder.”9
Ruhun sonsuz ihtiyaçları, lezzetleri sınırsız emelleri, arzuları istekleri; Kur’ân’ın bu teşvik ve tahrikini iktiza eder. Çünkü “Ruh-u insanî gayr-ı mütenahî ihtiyaçlara giriftar, gayr-ı mütenahî elemlere mahaldir. Gayr-ı mahsur lezzetlere iştihalıdır. Gayr-ı mahdud âmâli beslemektedir.”10
“İnsanın şerire [şerli] ve iştihalı bir nefsi bulunduğundan.”11 bazen nefsin, hevânın, ihtiyacın, havassın, duyguların, şeytanın, dünyadaki surî tatlılığın ve kötü arkadaşların istibdat ve tesiriyle iştiha nimetini insan menfîde istimal edebiliyor. Çünkü “Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfüruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır.”12
Hâsıl-ı kelâm Kur’ân’ın kudsî gıdasıyla ve Nur talebelerinin iştihasıyla Risale-i Nur’daki uhrevî taamlara ekmek, su ve hava gibi İslâm âleminin ihtiyacı var. Zira Risale-i Nur’ları okuyarak imanla kabre giren binler kişi bu ihtiyacı ispat ediyor.
Dipnotlar:
1- Mektubat, 20. Mektup
2- Şualar, 7. Şua
3- Lem’alar, 30. Lem’a
4- Şualar, 7. Şua
5- Şualar, 4. Şua
6- Mektubat, 28. Mektup
7- Mesnevi-i Nuriye, Habbe.
8- İşarat-ül İ'caz.
9- Sözler, 19. Söz, 14. Reşha.
10- Mesnevî Nuriye, Habbe
11- Sözler, 24. Söz, 4. Dal.
12- Emirdağ Lâhikası, No: 372.